Efemçukuru altın madeninin kapatılmasını isteyen kurumlar, kapasite artışı projesi için verilen ÇED olumlu kararını Danıştay’a taşıdı. Kurumlar, bölgede yapılan keşfin hukuka uygun yapılmadığını savundu.

Haber / Umut KARAKOYUN

umutİzmir'in içme suyunu karşılayan Tahtalı Barajı bölgesinde kalan Efemçukuru Altın Madeni, çevreciler ile şirket ve bakanlık arasında gerginliği tırmandırdı. İzmir'in su havzasını kirlettiği ve çevreye zarar verdiği gerekçesiyle madenin kapatılmasını isteyen İzmirliler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen kapasite arttırımı onayına tepkili. Kapasite arttırımı için verilen ÇED onayının iptal edilmesini isteyen; Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), İzmir Tabip Odası, TMMOB'a bağlı Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İZSU Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na karşı dava açtı. Yerel mahkemenin bakanlık lehine verdiği kararı bu kez Danıştay'a götüren kurumlar, bölgede inceleme yapılmasını istedi. Tiprağ Metal Madencilik San. Tic. A.Ş ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası da davalı tarafın yanında olaya müdahil oldu. Davacı taraf, verdiği dilekçesinde, bölgenin İzmir açısından önemli su kaynağı alanı olduğuna dikkat çektiler. ÇED olumlu kararının iptal edilmesini ve yerel mahkeme tarafından verilen kararın bozulmasını da isteyen kurumlar, davanın duruşmalı yapılmasını istedi.

SU HAVZASI RİSK ALTINDA

ÇED olumlu kararına karşı açtıkları davadanın reddedildiği hatırlatan davacı taraf, 10 sayfalık bir dilekçe yazarak durumu özetlemeye çalıştı. Dava dilekçesinde, dayanılan bilirkişi raporlarına yönelik çevreciler tarafından yapılan itirazların dikkate alınmadığı belirtildi. Yine bozma kararında örnek alınmaması, analiz yapılmaması yönünde bir ibare olmadığı halde, örneksiz ve analizsiz raporlarla davanın bitirldiğine dikkat çekilen dilekçede; “Yapılan keşif yasanın aradığı koşulları taşımamakta. Bilirkişi deliline başvurulmuş ancak bilirkişiler uzmanlıklarını gerektiren inceleme ve değerlendirme yapmamışlardır. Toplam 7 sayfadan ibaret bilirkişi raporunun hiç bir yerinde sahadaki gözlem ve incelemelere dayanan bir tespit bulunmamaktadır. Böyle bir rapor düzenlenecekse keşfe ne gerek vardı? Bilirkişiler ÇED raporu ile davalı yanında katılan şirketin dilekçelerini esas alarak soyut değerlendirmelerle rapor düzenlemişlerdir. Böylesine zayıf bir raporla Türkiye'nin 3'üncü büyük kentinin su havzası için büyük risk oluşturan maden işletmesinin hukuki denetimi yapılamaz” ifadelerine yer verildi.

KOMİSYON ELEŞTİRİSİ

Madenin faaliyete başladığı 1 Haziran 2011'den sonraki verilerin toplanması, çevreye olumsuz değerlerin (ağır metal, asit maden drenajı gibi) ortaya çıkıp çıkmadığınının sorgulanması gerektiğine dikkat çekilen dilekçede, ayrıca İzmir Valiliği bünyesinde kurulan İnceleme Değerlendirme Komisyonları'na yönelik eleştiriler de yer aldı. Komisyonun, idare tarafından görevlendirilen elemanlardan oluştuğu belirtilen dilekçede, komisyonda hiç bir sivil toplum temsilcisinin bulunmadığı ileri sürüldü. Dava dilekçesinde şunlar belirtildi: “Şimdiye kadar idare ve siyasi iktidar her koşulda şirket çıkarları doğrultusunda irade ortaya koymuştur. Ayrıca bilirkişi raporunda DSİ İzmir Bölge Müdürlüğü'nün 13.02.2015 tarihli yazısı biz davacıların bilgisi dahilinde olan ve kamuoyuna açıklanmış bir bilgi değildir. Acaba bu yazı şirketin talebi üzerine mi kaleme alınmıştır?” Dava dilekçesinin sonuç kısmında ise yer altı suyu kalitesinin önemli ölçüde olumsuz şekilde etkilendiğine yöresinin su kaynaklarının ağır metal kirlenmesine maruz kaldığına dikkat çekildi.