En başa etiketleyeyim…

İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener’i 30 yıldan fazladır bilirim.

Şahsına, dürüstlüğüne, efendiliğine en ufak bir göndermem, en küçük bir eleştirim yoktur…

Şimdi size bir ihaleden ya da bir ihale yönteminden bahsedeceğim.

İzmir’in neden “köy” kaldığını belki biraz daha iyi anlayacağız hep beraber…

****

İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir Ticaret Odası’nın kurduğu güzide üniversitemizdir.

Hatta Ticaret Odası Başkanı kimse, O kişi “Mütevelli Heyeti Başkanı” olur.

Patron Ticaret Odası Başkanı’dır yani…

İzmir Ekonomi Üniversitesi, önümüzdeki eğitim sezonu için dijital reklam ajansı arıyor.

Teknik şartnameden anladığım kadarıyla, Türkiye’nin birçok bölgesinden; onlar “öğrenci” diyor, ben “müşteri” anlıyorum, almak istiyor…

Bunun modelini de, aslında çağa uygun, ağırlıklı olarak dijital platformlarda reklam kullanarak yapmayı planlıyor.

Yani, Facebook, Instagram, Google gibi platformlar, bunların yanı sıra TV ve radyo reklamları…

Tabi hangisine kaç para harcanacak, onu beraber planlayacaklar. Buraya kadar tamamdır…

Sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi ihaleye çıkma kararı alıyor.

İhale ön bilgilendirmesinden anladığımız kadarıyla, açık ihaleye çıkılacak.

Altına da nasıl bir ajansla çalışmak istediğini sıralıyor.

Üniversitenin aradığı koşulların dikkati çekenlerini yazıyorum.

“Sektör bilgisi ve iş yeterliliğini ispat eden 2019 - 2020 yıllarına ait en az 500.000,00 TL (Beş yüz bin Türk Lirası) tutarındaki tek bir sözleşme kapsamında fatura veya iş bitirme belgeleri.”

“Son 3 yıl cirosunun ortalamasının yıllık en az 70 milyon TL ve üzeri olması gereklidir. Bunu da 2018-2019-2020 yılları Kurumlar Vergisi Beyannamesi ile kanıtlamak zorundadır.”

Yani özetleyeyim; pandemiyle geçen 2020 yılı dahil (ki siftah edemeyen İzmirli ajanslar vardır.)

Üç yıl ortalaması yıllık 70 milyon, benim gibi eski adamlar için çevireyim yıllık 70 trilyon ciro yapmış olmasını istiyor. Bir yani daha, üç yılda 210 trilyon… Minimum…

Ve şöyle devam ediyor; “Türkiye’de  en çok reklam veren ilk 20 şirketten 3’ü ile çalışmış olmak.”

Adı verilerek, “Şu, şu, şu derneklerin en az 5’ine üye olmak.”

Hatta çalışırken, “Şu şu programlarla çalışıyor olmak” diye devam ediyor…

****

Değerli okurlar; yıllar önce  bu görevde Ekrem Demirtaş varken, yıldızım hiç barışık olmamıştı.

Sebeplerinden biri de kurduğu ve yok olup takla atacağı çok önceden belli olan, İZ AİR hava yolları ve MEY İÇKİ’ye açık muhalefet etmem olmuştu.

Hatta, İZ AİR logosunu, yanlış hatırlamıyorsam, 300 bin euro bedelle yurt dışında yaptırmıştı.

Mülkü başkasının olan 3 tane kiralık uçakla, havayolu şirketi kurmuştu.

Benim kavgam yurt dışında yapılan ve bir tomar para verilen logo ajansı yüzünden olmuştu.

Bunu yazı konusu yapıp, “İzmir’de ajans yok muydu?” diye birkaç kez yazınca,

Başım okşanarak gazeteden kovulmuştum.

O günkü sorum neyse, şimdi de odur…

Küçük bir araştırma yaptım…

İzmir’deki dijital reklam ajanslarıyla konuştum.

“Kardeş, siz topunuz toplansanız, yılda 70 trilyon, üç yılda 210 trilyon ciro yapmış mısınızdır?“ dedim.

Üç kişiyle konuştum, üçü de kendileriyle dalga geçtiğimi söylediler.

“Peki tek faturada 500 bin TL’lik iş yapanınız olmuş mudur?” dedim.

Bu kez gülüp, beni ciddiye almadılar…

****

Değerli okurlar,

Bu iş tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan sorusunun açılımıdır.

Gidip bir şirket beğeniyorsun, durumu da ona göre kuruyorsun algısı oluşuyor.

Şimdi bunu falanca özel üniversite yapsa eleştirebilir miyiz? Elbette ki hayır.

Ancak, kentin tamamındaki tacirlerin ana çatısını oluşturan bir Ticaret Odası’ndan bahsediyoruz.

Yani atladığı, görmezden geldiği, büyütemediği, eğitemediği ortaklarını kenara atan,

reçeteden anladığım kadarıyla ”Baba sizin gücünüz yetmez buna” dediği ajanslar,

Ticaret Odası’na aidatını vermezse, kapılarına kilit vurulan, Oda’nın ortakları mantık olarak…

Şimdi bu işi bu şartlarda yapacak bir İzmir şirketi olacağını zannetmiyorum.

Bu ciroları da Türkiye’de sayılı birkaç ajans dışında kimsenin yapabileceğini de sanmıyorum.

Yani adres tahminime göre Ankara’dır, İstanbul’dur.

****

Değerli okurlar, değerli İzmirliler…

Fark etmiyor… Başkaları farklı mı yapıyor? Hayır, kocaman bir hayır…

Belediyesi, resmi kurumu, yarı resmi kurumu… Hep bir gözü dışarıda…

Aman İstanbul, aman Ankara… Onlar büyük, bizimkiler küçük…

Bak ölüp gideceğiz, mücadelemizi anlatamayacağız…

Şimdi; İzmir Ticaret Odası, üyelerini nasıl büyütecek?

Nasıl öğretecek? Nasıl eğitecek?

Bu işle uğraşan küçüklü büyüklü İZMİRLİ ajansları, onlardan topladığı parayla yaptığı, seminer salonuna, toplantı salonlarına çağırıp, bir konkur önerdi mi?

(Konkur  kelime anlamı olarak hizmet yarışı ve demo sunumu diye özetlenebilir bir ajansçılık tekniğidir.)

İzmir’in Ticaret Odası’nın, ortaklarını, paydaşlarını böyle yok sayması vallahi gücüme gidiyor…

****

Hani diyorlar ya “Tecrübeli adam arıyoruz”…

“Yahu şans vermezsen, nerede tecrübe edecek bu adam birader?” diyen yoktur ya, onun gibi…

Ayrıca İzmir’deki beyinlerin kalitesini tartışmam bile.

Birçok dalda, buradaki hocalarından eğitim alan gençler, İstanbul’da Ankara’da büyük TV'lerde ajanslarda, sahnelerde, tiyatrolarda bilumum sektörde lider olmayı becermiş insanlardır.

Tek tek saymayayım…

Derdim; İzmir’deki beyinlerin böylece körelerek, hatta küserek, Karaburun’da, Çeşme’de, Foça’da sakin bir kulübe hayali kurmasının sebebi de budur işte…

Boşa kürek…

Havaya, bedavaya giden o kadar tecrübe, bilmem kaç yıllık mücadele…

Bilmem anlatabildim mi?,

***

Tuz kokmuş…

Bazen ağzım açık takip ediyorum.

Olup biteni izlerken şaşkınlıklar içerisinde kalıyorum.

MHP’li genç milliyetçi arkadaş Mersin Çamlıyayla’da, Ülkü Ocakları başkanı ve okullarda öğrencilere Nutuk dağıtmak istiyor.

Pat yasak geliyor.

Atatürk için kulp buluyor, abidik gubidik sebeplerden ilçe milli eğitim müdürü, dağıtımı yasaklıyor.

Hükümet el koyuyor, adama soruşturma açıyor, bir nebze olsun rahatlıyoruz.

Peki ardından ne oluyor?

MHP yönetimi, bu genç arkadaşı, Ülkü Ocakları başkanlığı görevinden alıyor.

Söyleyecek bir şey bulamıyorum.

Şaşkınlık ve hayretler içerisinde kalıyorum.

Öğrencilik yıllarında, rüştiye denilen askeri okulda, okulun müdürü değişmiş,

Okula İngiliz bir müdür atanmıştı.

Bu müdür Atatürk’ün resmini duvardan kaldırmaya kalkınca, genç öğrencinin birisi hiddetle müdürün üstüne yürümüş ve müdürü camdan aşağı atmıştı…

Bu öğrencinin adı da Alparslan Türkeş’ti…

İnanılacak gibi değil…

Oradan, Nutuk dağıtmak istediği için görevden alınan ülkücü gence gelmiş MHP…

Tuz kokmuş tuz…

Algı yönetimi?

Başı sıkışanın yeni kelimesi “Algı yönetimi”

“128 milyon dolar nerede?”

Yanıt: “Algı yönetimi”

“Gri pasaportlular nerede?”

“Algı yönetimi”

“Atlar nerede?”

“Algı yönetimi”

****

Bergama Belediyesi’nin depremzede desteklerini ramazan kolisi diye dağıttığını biliyoruz.

Açıklama yapmışlar…

“Algı yönetimi”

Reddeden yok ama…

“Algı yönetimi”

Ne “Algı”ymış arkadaş…

DELİ ZİYA

“Yalnız değil, tek başına.”