Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Bayraklı ile ilgili en eski Osmanlı kayıtları on beşinci yüzyılın son yıllarına kadar gider. Tanzimat’a kadar tamamı İslam olan Bayraklı köyünün ismi, on altıncı yüzyıl Osmanlı arşiv kayıtlarında geçer. İzmir’in en eski tarihli köylerinden biridir. Bayraklı'nın, aynı ismi taşıyan bir Türkmen aşireti tarafından kurulduğu biliniyor. Bornova Ovası'nda pek çok köy çeşitli nedenlerden dolayı terkedilmesine, yani tamamen ortadan kalkmasına rağmen, Bayraklı köyü, konumu gereğince dağılmamış, varlığını zamanımıza kadar sürdürmüştür. Bornova, Pınarbaşı, Kavaklıdere ve Şeyhlü (Işıkkent) köyleri gibi bölgenin en eski İslam köylerinden biri olarak görünmektedir. Bornova’nın iskelesi olarak işlev gördüğü anlaşılıyor.

Bayraklı’nın nüfus yapısı on dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar değişmemiştir. Tanzimat’ın ilanından sonra Bayraklı, Anadolu’nun değişik yerlerinden göç almaya başladı. 1916 tarihli bir belgede, Bayraklı köyünde altmış hane Ermeni nüfusun mevcut olduğunu, burada kilise ve okulunun bulunmadığından söz edilir. Bayraklı Ermenileri, devrin Osmanlı idarecilerinden kilise yapma izni istemişler ancak bu izin kabul edilmemiştir. Sadece okul yapmalarına izin verilmiştir. Bu okulun bir odası da çan asmamak ve çalmamak şartıyla, Ermeni kilisesi olarak kullanılabilecekti. Bu Ermeniler'in büyük kısmının Ankara’dan gelen Ermeniler olduğunu anlaşılıyor. Bunların yanı sıra, Fransız ve Rumlar da Bayraklı köyüne yerleşmeye başladılar. Katolik Kapuçin rahiplerine de Bayraklı’da manastır ve okul inşa etmeleri izni verildi. Müslümanlar, Ermeniler, Fransızlar, İtalyan ve Rumlar, bu yıllarda Bayraklı’nın sakinleri olarak görünmektedir. Bayraklı, Bornova, Buca ve Karşıyaka kadar kozmopolit değildir.

GİZEMLİ BİR ZAT

Bayraklı denilince II. Abdülhamit devrinde gizemli ve ilginç bir isim karşımıza çıkar: Yahya Hayati Efendi (sonradan Paşa). Biyografisi son derece gizemli olan bu zat, Bayraklı’da yeni istihdam alanları açmış ve nüfusunun artmasını sağlamıştır.  Denilebilir ki, bu zat olmasaydı, Bayraklı bu kadar önemli ve popüler bir yer olmayacaktı. Yahya Hayati Paşa’nın gizemli yanı, İzmir’e gelmeden önceki hayatı ve Osmanlı hükumetiyle olan ilişkileridir. Bu zatın güvenilir bir biyografisi ne yazık ki elimizde bulunmamaktadır. Ancak Selanik Polis Müdürü ve İzmir Vali Yardımcısı tarafından yapılan bir sorgulama tutanağından, bu zatın biyografisi üzerine bazı bilgiler elde etmek mümkün. Bu tutanaktaki, kendisinin beyanına göre, ‘ailesi Niş’ten Selanik’e gelmiş olan muhacirlerden biridir. Babası Sadık Bey, Selanik Bidayet Mahkemesi mübaşiridir. Babası ölünce, eniştesi İskeçe Bidayet Mahkemesi Başkâtibi Hüseyin Efendi'nin yanına gidiyor. İlk ve ortaokulu burada okumuştur. 1307’de önce Selanik Lisesi'ne (İdadi), sonra da Gümülcine Lisesi'ne gitmiştir. Sonra İskeçe’ye dönmüş ve Bidayet Mahkemesi Mukevelat kaleminde çalışmıştır. Sonra İskeçe Belediyesi'ne kâtip olmuştur. Asaleti onaylanmayınca bu işten çıkmış ve İskeçe’de Alatini’nin Komersiyal mağazasına girmiş. Askerliği gelmiş. İstanbul’da Beyoğlu Kışlası'na altı sene askerlik yapmış. Sonra Malumat gazetesine muhabir olmuş. 1319’da Cidde Bidayet Mahkemesi'ne zabıt kâtibi atanmış. Ancak kısa süre sonra Selanik’e dönmüş. Burada fahişelerle ve özellikle Musevi Rubeyka ile yaşamış. Buradan İskenderiye’ye gitmiş. İskenderiye’de ‘zararlı şahıslar ile görüşmüş ve şapka giymiş’. Rubeyka ile ilişkisi Galata’ya dayanırmış. Galata’da onunla yaşamış. Güya onu İslam’a döndürmüş, Rubeyka sonra eski dinine dönmüş. Onun 92 lirasını çalarak İskenderiye’ye kaçmış. Polis tutanağında, ayrıca, Şura-yı Ümmet, Islahat, Türk, Kokumad ve Peti Barbeze isimli zararlı gazeteler, şapka ve mektup müsveddeleri ile yakalandığından söz edilir. (Başbakanlık Osmanlı arşivi, TFR. İ. A. 21/2026/2). Başka belgelerden öğreniyoruz ki kendisi cinayetle suçlanmış, bunun üzerine Mısır’a kaçmıştır. Dedeağaç mutasarrıfı Hüseyin Rüşdü Paşa, onun erkek kardeşidir. Abdülhamit tarafından affedilmiş, Selanik’e dönmüştür. Yüz Osmanlı altını ödeyerek Hamidiye Vapur Şirketi'nin en büyük ortağı olmuştur. Bayraklı ile Karşıyaka arasındaki sahil şeridini bu şirket adına satın almıştır. Halil Rifat Paşa ile Bornova-Parsa (Armutlu) demiryolu imtiyazını almışlarsa da başarmamışlardır. Önce İzmir İdare Meclisi Üyesi olmuş, sonra kısa süreliğine İzmir Belediye Başkanı olmuştur. Mevhibe, Hatice, Neyyir ve Gülfem isimli kızları olduğu; Hüsnü ve Mahmud isimli damadının bulunduğunu biliyoruz. Abdülhamit kızları ve eşine ‘3. Rütbeden Şefkat Nişanı’ vermiştir. Tevfik Bey isimli bir kayınbiraderi de vardır. İzmir Hamidiye Anonim Şirketi’nin kurucusu olan bu girişimci zat,  II. Abdülhamit’ten İzmir körfezinde vapur işletme imtiyazını elde etmiştir.  Vapur bakımı ve yapımı için, bugünkü Alaybey tersanesini kurmuştur. Ayrıca Karşıyaka ile Bayraklı arasındaki sahil şeridini, bir Rus ve başka bir Müslüman ile birlikte ele geçirmiştir. II. Abdülhamit ile iyi ilişkileri sayesinde, Karşıyaka’ya yakın arazisinde Hamidiye isimli bir köy kurmayı da başarmıştır. Aydın Karacasu ile Burdur’da ecnebilerle maden işletme işine girmiştir. İzmir’deki girişimci faaliyetlerinden dolayı ‘İzmir eşrafından ve tüccarından’ biri olmuştur. 11 Ağustos 1912 tarihli bir belgeye göre Bayraklı’da bulunan Yahya Hayati Paşa’nın yalısı, İzmir Öğretmen Okulu'na (Darülmuallimin) tahsis edilmiştir.

Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra, Bayraklı’nın nüfusu yapısında kökten değişiklik gerçekleşti. Eski İslami nüfus yapısına geri dönüldü. 1919 yılında Bayraklı’da da İslamlar ile Rumlar arasında tatsız olaylar olmuştur. Ermeni ve Rumlar'ın yerini, 1924’ten sonra Balkanlar'dan gelen mübadiller (Yunanistan Müslümanları) almaya başladı. Girit, Sakız, Florina ve Manastır bölgelerinden gelen mübadillerin bir kısmı burada iskân edildi.