Benim için yorucu bir günden sonra nihayet evdeyim.

Basmane gezisinden sonra TV programım için kaldım.

Öğrenci iken gittiğim berberde sakal tıraşı oldum. Tabii öğrenciliğimin berberi sizlere ömür.

Hava karardı birdenbire. İri iri atan yağmur taneleri zaten hüznün semti olan Basmane'yi biraz daha duygusallaştırdı.

Fransızca “Afrikalılara ucuz tavuk” yazan şarküterinin önünde durdum. Fiyatı 3 liraydı ve 'Bon prix' (İyi fiyat) yazıyordu Fransızca... Sonra Afganca ve Arapça yazılar...

Bizim Basmane dünya yoksullarının küresel başkenti olmuştu sanki...

Sinyalciler, gayrımeşrucular, tırnakçılar ve torbacılar cabası.

Erik canım çekti. Tablacı çocuktan erik alırken arka bir depoda iki çocuk daha gördüm. Depo dediysem ardiye ve onlar maalesef cıgara içiyorlardı. Yürüdüm... Çorakkapı Camii'nin önüne geldiğimde kapılara kadar uzanan, Tilkilik'in oraya sarkan muazzam insan kuyruğunu gördüm...

Yağmur çiselemeye devam ediyordu. Kuyruk bir dünya yoksulları koalisyonuydu.

Somali, Suriye, Senegal, Afganistan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Togolu mülteciler ve kendi yurtlarında sürgün gariban yoksul Türkler ve Kürtler sıradaydı...

Ne bekliyorlardı peki böyle çoluk çocuk? Biraz sonra yardım için dağıtılacak iftar paketlerini. Sıraya girdim. Önümde Doğu Beyazıt'tan Mikail, arkamda Tilkilik'ten Faytoncu Zeki Baba, hemen yanımızda Togolu N'dango ve onu takip eden Somalili Muhammed...

Yoksulluğun dili evrenseldir. Paketleri beklerken koyu bir muhabbete daldık. Doğu Beyazıtlı Mikail, hurdacılık ve kağıt toplayıcılığı yaparak geçiniyormuş. Kireççlikaya'da bekar odasında günlüğü 10 TL'ye kalıyormuş. Pansiyonlar 20 TL. İmiş... “Benim için şimdilik pahalı pansiyon” dedi... Faytoncu Zeki Baba doğma büyüme Basmaneli... “Nerede o eski günler” deyip iç geçiriyor... Tek başına, 80'e ulaşan yaşıyla Tilkilik'te hayata tutunmaya çalışıyor... Onbeş günden beri sıcak yemek yiyebildiği için çok mutlu... “Baksana şu garibanlara diyor, hiç olmazsa bizim vatanımız var” diyerek Mustafa Kemal'e dua ediyor...

Derken paketler geldi, elimi uzattım, bende aldım. Küçük bir Togolu kız çocuğuna verdim paketi... “Merci” dedi bana iri siyah kocaman gözleriyle. Ben de “De rien” (bir şey değil) dedim. Şaşırdı küçük prenses... “Bon a petit” dedim ve öptüm onu yanaklarından. Çıktım sıradan. Köşedeki adında köşe olan otelin spa reklamı vardı. Köpüklü masaj 80 TL yazıyordu. Onun tam köşesinde kızarmış piliç satan market sahibi “Bıktık bu Suriyeliler'den” diye söyleniyordu...

Kısacası dostlar Basmane'de hayat akıyordu... Hem de hiç birimizin haberi olmadan... Aynı şehrin içinde mülteci ve hüzünlü aynı zamanda yoksul hayatlar kolajı...

Bir kez daha anladım, yoksulluğun dili evrenseldir...

Sahi belediyelerimiz ne yapıyor? Ben bir şey göremedim de...