Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülnur Ballice, herkesi eve kapatan korona virüsü salgınının, evlerdeki normal koşullarda çok da üzerinde durmadığımız birçok aksaklığı hatırlattığını söyledi. Evlerinden çıkamayan insanları sokakla ve dış hayatla bağlayan eşikler olan balkonların öneminin daha fazla ortaya çıktığını belirten Balllice, "Ayrıca, esneklik ve mahremiyet ön plana çıktı. Evlerimizin ve mobilyalarımızın ihtiyaçlara göre adapte edilerek çok amaçlı, esnek ve dönüşebilir olmasının önemi de daha iyi anlaşıldı" dedi.
Ballice, korona salgınının; yaşam biçimini, dolayısıyla da tüm zamanın geçirildiği evlerin yeniden kurgulanması gerektiğini kişilere hatırlattığını söyledi. Doğaya "kolay erişim, yeşil alan, gün ışığı, temiz hava, sosyal mesafe, az temas, mahremiyet" kavramlarının öneminin daha fazla hissedildiğini belirten Ballice, "İnsanlar bu süreçte; kendi kendine yetebilen ve tercihen yürüme mesafesinde erişilebilen kaynakları tercih etmekte ve onlara daha çok güvenmekte. Kendi su kuyuları veya depoları bulunan siteler, güneş enerjisi ile ısınan evler ile kendi enerjisini üreten yapılar bunlara örnek olarak verilebilir. Mümkün olduğu kadar yemeklerini de evde yapmakta. Bu değişim aslında bizlere evlerde mutfak ve depolama alanlarının varlığının ve kalitesinin önemini bir kez daha gösterdi. Müstakil evler, insanlara daha cazip gelmeye başladı ve kişiler yatırımlarını bu yapılara yapmayı planlamakta" dedi.
Tüm aile bireylerinin bir arada evlerinde vakit geçirmeye başlamasıyla birlikte konutlar için "Esneklik-mahremiyet" kavramlarının öneminin ortaya çıktığını vurgulayan Doç. Dr. Ballice, "Kişilerin aynı ortamda birbirinden bağımsız aktiviteler yapma ihtiyacı, birtakım gereksinimleri de beraberinde getirdi. Yetişkinlerin iş yerlerini, öğrencilerin eğitim ortamlarını ve çocukların oyun alanlarını ev ortamına taşıması ile birlikte iç mekana farklı anlamlar yüklenmeye başlandı. Değişen ihtiyaç ve isteklerle birlikte, mekanın esnekliği ve dönüşebilir olması büyük önem kazandı. Örneğin; sökülüp takılabilen duvar veya döşemelerle yapının hareketli parçalara sahip olması, kayan bölme elemanları, birbirlerine dönüşebilen mobilyalar, parçaların birbirine eklenip çıkarılması ile oluşturulan yeni elemanlar, ihtiyaçlara göre adapte edilebilen ve mahremiyeti sağlayan mimari unsurların olması gerekliliği anlaşıldı" diye konuştu.


Balkonlar İzmir'in Akdeniz kültürünün bir parçası


Yapıların büyük bir kısmını apartmanların oluşturduğu kentlerde balkonların, insanı hayata bağlayan eşikler olduğunu kaydeden Gülnur Ballice, "İzmir gibi ılıman iklime sahip yerleşimlerde balkonlar, hem iklimin hem de Akdeniz kültürünün bir uzantısı olarak günlük yaşantının önemli bir bölümünün geçirildiği mekanlar. Balkonlar; yemek yenen, sohbet edilen, çocukların oyun alanı olan, salça-tarhana-biber kurutulan, halı yıkanan, misafir ağırlanan, televizyon seyredilen, sıcak yaz akşamları yatak odasına dönüşen, çiçek yetiştirilen, kitap okunan, ders çalışılan ve bazen de sadece manzara ya da gökyüzü seyredilen evin kalbi olan bir mekanlardı. Bu süreçte evlerinden çıkamayan insanlar için balkonlu evde olma avantajı, her zamankinden daha fazla ortaya çıktı. Balkonlar, virüs bulaşma korkusu olmadan temiz havanın tadı çıkarılabilen evin en kıymetli alanlarından biri oldu" diyerek balkonların bu süreçte bir çeşit özgürlük simgesi haline geldiğini ifade etti.


"Balkonların metrekaresini, konumunu düşünmek zorunda kalacaklar"


Doç. Dr. Gülnur Ballice, yürütücülüğünü yaptığı ve Dr. Öğretim Görevlisi Eda Paykoç ile Araştırma Görevlisi Gizem Güler'in de yer aldığı Bilimsel Araştırma Projesinde, 1950 ve 1980 arasında yapılan çok katlı konutların mekansal analizi üzerinde çalıştıklarını belirterek, o dönemdeki yapılarda balkon ve terasların önemli yer tuttuğunu dile getirdi.
Gülnur Ballice, son yıllarda artan apartman balkonlarının farklı amaçlarla kapatılması geleneğinin değişeceğini ve yeni balkon yaşamına evrilecek gibi göründüğünü belirtti. Doç. Dr. Ballice, "Yeni düzende balkon hem fiziksel hem ruhsal ihtiyaçlarımıza cevap verecek, temiz hava ve doğaya en kolay ulaşabildiğimiz, ruhumuza iyi gelecek terapi mekanları haline dönüşecek. Herkesin yaşam biçimine uygun esneklikte düzenleyebileceği balkonlar, bundan sonraki yaşantımızı kolaylaştıracak alanlar haline gelecektir. Bu nedenle konut sektöründe yer alan tasarımcılar ve üreticiler, balkonların metrekaresini, konumunu ve biçimini yeniden düşünmek zorunda kalacaklar. Önümüzdeki süreçte konut tasarımlarında balkonları yeterli derinlik ve genişlikte, esnek kullanıma olanak tanıyan bir biçimde ele almak, öncelikli konular arasında olmalıdır" diyerek konut tasarımlarında yaşanabilecek değişimleri anlattı.