Homeros'un 'gül parmaklı şafak dağları' ya da 'Işık Sahili' olarak güzellediği, söylencenin görkemiyle, şiirselliğiyle söylersek İda, günümüzdeki adıyla Kaz Dağları, binlerce yıllık kültürün boy verdiği özge bir dağdır.

Gözeler, güzellikler, aşklar, sevdalar, doğanın yaşamsal evrenidir bu dağlar.

Zeus’un bu dağda doğduğu, Hera ile bu dağda evlendiği söylenir.

İlk kez bu dağda buluşmuş yağmurla toprak. Suları büyülü Skamandros Nehri (Küçük Menderes) bu dağdan doğmuş.

Bu sularda yıkanan kadınların saçları altın sarısına dönüşür, tenleri ipek gibi olurmuş.

Tanrıçalar Hera, Afrodit, Athena’nın da katıldığı, dünyada ilk güzellik kraliçeliği seçiminin İda Dağı’nda yapıldığı söylencelere eklenir.

Kaz Dağlarının altı üstüne getirilmek istenirken, altın için kıyımın boyutunu gösteren fotoğrafları izlerken, benim de içim kıyılıyor. Gönlüm üzülüyor Salda Gölü’ne, Uzungöl’e, Şirince’ye, Atatürk Orman Çiftliği’ne zarar verenlere. Doğayı acımasızca talan edenlere, ağaçları kesenlere, ormanları yok edenlere, çağlayanları susturanlara… Kentleri beton yığınına çevirenlere…

* * *

Mine Söğüt’ün Cumhuriyet’teki (2 Ağustos 2019) 'Altın postu ne yapacaktık biz' yazısını okurken, çocuklara seslenişindeki şu satırlarla bir daha duygulandım:

'Sincapları anlatın. Kaz Dağları altın madencilerinin değil, sincaplarındır, deyin onlara.

Çünkü o sincaplar, deyin, daha sonra çıkarmak üzere toprağa gömdükleri meşe palamutlarının yerini unuturlar...

Ve o meşe palamutları doğada kendiliklerinden filizlenir koca bir orman olurlar, deyin.

Ormanı anlatın çocuklarınıza. Ormanda yaşayan hayvanları, akan dereleri, solunan havayı...

Ormanın ne anlama geldiğini öğrenerek büyüsünler. Suyun, toprağın, ağacın ne olduğunu en baştan anlatın onlara.'

* * *

Yine yıllar öncesine gittim. Değişik tarihlerde Küçükkuyu, Altınoluk, Edremit’teki yazın-sanat etkinlikleri sırasında yazının ve sanatın emekçileri Ahmet Uysal, Hıfzı Aksoy, Mehmet Başaran, Kemal Özer, Ayhan Can, Hüseyin Yurttaş, Dinçer Sezgin, Ahmet Günbaş, Ayten Mutlu, Vedat Yazıcı, Halim Yazıcı, Bülent Güldal, Mehmet Sadık Kırımlı, Mine Ömer, Burhan Günel, Turgut Baygın, Çiğdem Sezer, H.Cahit Kerse, M.Mahzun Doğan’la yaptığımız İda buluşmalarını, gezintilerini anımsadım.

Geniş katılımlı fotoğrafların içinde yer almak ne büyük mutluluk vermişti bana anlatamam.

* * *

İdalı şair diyesim gelir Ahmet Uysal’a. Öylesine özdeşleşmiş iki ad Ahmet Uysal’la İda… Ahmet Uysal’ın güzü, yazı, zambağı, kumu, kumsalı, ırmağı, öpücüğü, gülü, gizi, gizemiyle oluşan İda Sözlüğü’nü unutmak olası mı?

Ne zaman Kaz Dağlarında kıyım girişimleri yaşansa, ağaçlar kesilse, doğanın varsıl sunumlarına kazma vurulsa, içim sızlar. Yıllar önce yazdığım bir yazının şu satırlarını anımsarım:

'Siz kazdıkça Kaz Dağı’nın altını, siz kıydıkça ağaçlara, siz budadıkça ağaçların üretken dallarını, altından size hesap soran, sorgulayan, yargılayan, ilencini yüzünüze vuran insan yüzleri çıkacak. O zaman siz o toprağın altında kalacaksınız, ezileceksiniz, yerin dibine gireceksiniz.

2007 yılında yazdığım şiirimin dizeleri çıkar belleğimden: ' kaz dağı kaz; / kazdıkça altından tarih çıkar / kaz dağı kaz / sen kazdıkça altını / altından truva çıkar / özgürlük çıkar aşk çıkar / kaz dağı kaz / sen kazdıkça altını / altından emek çıkar / insan çıkar / altın yüzü çıkar / barışın sevginin kardeşliğin…'