Bir dönem amatör kümeye kadar savrulan Göztepe, bugün Süper Lig'de dişli bir rakip, İzmir’in yeniden parlayan gururu. Kulübün yolculuğu, yalnızca bir spor hikâyesi değil; yönetim aklının, sabrın ve planlı ilerleyişin neleri değiştirebileceğinin somut kanıtı. Yerel deyimle “GözGöz”, 100. yılına yaklaşırken hem sahada hem yönetim katında benimsediği yeni kültürle rakiplerinin ezberini bozuyor. Kulübün yükselişinde başrolü elbette Sport Republic yatırımı ve bu yapının CEO’su Rasmus Ankersen üstleniyor.
Yeni modelin mimarı Rasmus Ankersen
Danimarka’da FC Midtjylland ve İngiltere’de Brentford örnekleriyle tanınan Rasmus Ankersen, futbola saha içinden değil; veri, psikoloji ve performans literatüründen bakan bir yönetici. Onun için yüksek performansın kaynağı yalnızca doğal yetenek değil; “açlık”, yani gelişme arzusudur. Bu yaklaşım Göztepe’de karşılığını buldu: antrenman mikro hedefleri, maç içi veri analizi, duran top setleri ve mental hazırlık, kulübün günlük rutininin bir parçası hâline geldi. Ankersen’in bir diğer farkı, “adrese teslim yıldız” yerine sürdürülebilir değer yaratmayı öncelemesi. Bu anlayış, genç oyuncu yatırımı, düşük bonservis, yüksek artı değer formülüyle uygulamaya geçti.
Sport Republic etkisi ve plan
Sport Republic, kısa vadeli sonuç peşinde koşmayan, kulübü bir varlık gibi değil, toplumsal fayda üreten bir ekosistem olarak gören bir yatırım mantığıyla hareket ediyor. İzmir’de futbol kültürünün güçlü olduğunu bilen yapı, Gürsel Aksel adını taşıyan modern stadyumu, sadık tribün gücünü ve kentin aidiyet hissini temel kaldıraçlar olarak belirledi. Hedef, yalnızca A takım başarısı değil; kulübün 17’yi aşan amatör branşta büyümesi, Torbalı ve Pancar hattındaki tesis planlarıyla kalıcı bir altyapı ekosistemi kurulması.
Scouting ve oyuncu politikası
Göztepe, menajer kataloğuna mahkûm olmayan nadir kulüplerden. Kulübün scouting ağı kıta ayırmıyor; oyuncunun sadece ayağına değil, karakterine ve uyum kapasitesine bakıyor. Transferde temel kurallar: düşük bonservis, yüksek gelişim potansiyeli, maaş dengesine sadakat. Bu, “tanınmış isim” yerine gizli değer aramak demek. Almanya altyapısından geçmiş Efkan Bekiroğlu gibi profiller bedelsiz ya da makul maliyetlerle kadroya katıldı. Yerli piyasada şişmiş fiyatlara karşı, 50 bin euronun üzerine çıkmama ilkesi kulübü finansal açıdan korudu. Genç Taha Altıkardeş’in bonservisinin yaratıcı bir takas modeliyle alınması, bu aklın simge hamlelerinden biri oldu.
Üçlü savunma ile ezber bozma
Türkiye’de “uymaz” diye burun kıvrılan üçlü savunma, Stanimir Stoilov yönetiminde Göztepe’nin kimliğine dönüştü. Arkada Heliton–Godoy–Bokele üçlüsü; sertlik, hava hâkimiyeti ve alan savunmasını aynı potada eritiyor. Kenarlar oyunun iki yönünü oynayan koşucu kanat beklerle genişliyor. Orta sahada presi tetikleyen Rhaldney ve müdahale zamanlamasıyla öne çıkan Anthony Dennis, sahipsiz top ve pas arası verilerinde ligin zirvesinde. Önde ise Juan ve Janderson; biri dripling gücü, diğeri sırtı dönük oyunla hatlar arasındaki bağlantıyı kuran iki tamamlayıcı profil.
Taraftarın omzunda yükselen takım
İzmir’in güçlü aidiyeti, Göztepe için benzersiz bir enerji kaynağı. Tribünler kategori tanımıyor; amatörde de dolu, süper ligde de. Geçen sezon doluluk oranında ülke ikinciliği, bunun sayısal karşılığı. Bu atmosfer yalnızca moral değil; sahada “yüksek tempo–yüksek pres” prensiplerinin uygulanmasını sağlayan itici güç. Gürsel Aksel’de rakipler, dakikalar ilerledikçe baskı altında kalıyor.
Transfer hamleleri ve satış başarısı
Yatırımın meyvesi önce sahada, ardından kasada alındı. Brezilya’dan keşfedilen Rômulo José Cardoso da Cruz, 1,5 yıl içinde “proje oyuncu”dan 20 milyon euro getirisi olan varlığa dönüştü. Kulüp, 4 büyükler haricinde ligin satış rekorlarından birini kırdı. Bu başarı, “gelen–giden dengesini” bozmadan, takım iskeletini koruyarak mümkün oldu. Yaz aylarında Junior Olaitan gibi düşük maliyetli ama yüksek tavanlı isimlerle “bir sonraki satış”ın tohumları atıldı. B planında her zaman hazır bekleyen akademi oyuncuları da var; UEFA homegrown kriterlerini karşılayacak şekilde Anthony Dennis gibi gençlerin kulüp “ürünü” hâline gelmesi stratejinin parçası.
Veriye dayalı yönetim ve sürdürülebilirlik
Günlük antrenman içeriklerinden maç içi kararlara kadar kulüp, veriyi merkeze koyuyor. Duran top golleri için özel setler ve uzman antrenörlük, antrenman yüklenmelerinde GPS verileri, sakatlık önleme protokolleri… Bütçe tarafında ise “maaş–performans katsayısı” izleniyor. Hedef, UEFA finansal sürdürülebilirlik ölçütlerine uyumlu bir yapıyla her sezon bir adım ileri gitmek. Bu sayede kulüp, “yüksel–dağıl” döngüsüne düşmeden Avrupa kupaları hedefini canlı tutuyor.
Ligin başlangıcındaki tablo
Sezonun ilk 6 haftasında Göztepe, Galatasaray ve Fenerbahçe ile birlikte yenilgisiz üç takımdan biri oldu. Bu performans; kadronun piyasa değeri açısından ligin en düşük 7. ekibi, yaş ortalaması bakımından en genç 4. takımı olduğu gerçeğiyle yan yana konduğunda daha da anlam kazanıyor. Rakipler uzun ve pahalı kadrolarla rotasyon ararken, Göztepe kompakt bir yapıyla “az ama öz” planı sahaya koyuyor. Maç başı kazanılan ikili mücadele, sahipsiz top toplama ve pas arası metriklerinde orta sahadaki üçlünün liderliği de bu oyunun istatistiksel karşılığı.
Yerel dinamikler ve bozulmuş ezber
Türk futbolunda sık tekrarlanan “yerel dinamikler” klişesi, çoğu zaman başarısızlığın bahanesi oldu. Göztepe, bu kalıbı parçalıyor: yabancı yatırımcı, ligde ilk kez çalışan yabancı teknik adam, üçlü savunma, düşük harcama–yüksek verim. Olması “beklenen” galerici başkanlar, komisyoncu ağlar, yaşı ilerlemiş yıldız isimler yok. Onların yerinde, scouting raporları, karakter analizleri ve doğru maaş skalası var. Kısacası “bizde işlemez” denilen ne varsa, İzmir’de işliyor.
Stoilov ile istikrarın değeri
Süper Lig’e çıkan birçok kulüp, sezon başında kadroyu sil baştan kurar, teknik direktörü değiştirir. Göztepe ise Stanimir Stoilov ile yola devam ederek Türkiye’de nadir görülen teknik istikrarı tercih etti. Bulgar çalıştırıcı, oyun dilini koruyup ayrıntıları güncelledi; kamp–hazırlık dönemi, fikstür yüküne göre dakikalık rotasyon ve bireysel gelişim planlarıyla desteklendi. Bugün Stoilov, ligde görev süresi en uzun ilk üç teknik adamdan biri.
Yerli piyasada akıl, yabancı piyasada cesaret
Kulübün yerli transfer yaklaşımı “fırsat kollama” üzerine. Efkan Bekiroğlu, Arda Okan Kurtulan gibi isimler düşük maliyetle kadroya kazandırıldı. Yabancı pazarında ise gözünü uzak coğrafyalara diken bir cesaret var: Brezilya, Nijerya, Benin, Ürdün… İbrahim Sabra gibi sıra dışı profiller, doğru rol tanımıyla sahaya sürüldüğünde fark yaratabiliyor. Bu cesaret, “aynı oyuncunun 5 Anadolu kulübünde dolaşması” döngüsünü kırıyor.
Kısa vadeli değil, uzun soluklu bir yürüyüş
Bugün Göztepe, yüksek maaşlı vitrin transferleri yerine “değer yaratma”yı tercih eden bir kulüp. Bu tercih; sezon içinde saha sonuçlarına, sezon sonunda da bilançoya yansıyor. Her satış bir sonraki yatırımı besliyor; her genç oyuncu projeye yeni bir kat çıkıyor. İzmir temsilcisi; süper ligin kaotik yarışında “metot”un da şampiyonluk kadar değerli olduğunu hatırlatıyor.
Avrupa hayali ve çıtanın yükselişi
Kulübün orta vadeli hedefi net: Avrupa kupaları. Saha içi verim artışı, ekonomik sürdürülebilirlik ve genişleyen akademi havuzu bir araya geldiğinde, bu hedef artık romantik bir hayal değil. İzmir ekibi, sezon boyunca istikrarını koruyabildiği ölçüde ligi üst sıralarda bitirmeye aday. Ve bu yürüyüş, yalnızca Göztepe için değil; Türk futbolu için de “başarının başka yolu var” mesajını taşıyor.