Bu gençler sevdalıydı memleketlerine. Bu gençler, "ülkemizde daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok evrensel insan hakları olsun" diye çok ağır bedeller ödediler. Harp gördüler, darp gördüler, çok askeri darbe yaşayıp, zulüm gördüler. İdealleri uğruna, darağaçlarında haksız ve hukuksuz bir biçimde idam edildiler. Yüzlercesi de idamla yargılandılar...

Onların tek suçları sadece emperyalizme karşı olmaktı. Bu gençler bu ülkeyi ve halkını ne de çok sevmişlerdi. Her biri bir dehaydı... Her birinde farklı ve renkli yetenekler sanki gökyüzüne fışkırıyordu. Onlar gencecik bir tomurcuk, gencecik bir fidan gibiydiler. Onlar dallarını açıp gökyüzüne erişip haksızlıklara ve hukuksuzluklara feryatla isyan ediyorlardı.Onlar dileselerdi ağalar ve paşalar gibi yaşar, devletin en iyi makamlarında da olurlardı. Size 68 kuşağını anlatmaya çalışıyorum. Ben de o kuşağın bireylerinden biriyim. Hangisinden başlayayım acaba? Mahir'den mi, Deniz'den mi, Hüseyin'den mi, Yusuf'tan mı ya da Sinan Cemgil'den mi ya da diğer yiğitlerden mi? Mesela, Mahir Çayan'ın şair olduğunu bilir misiniz? Mesela siz, köylülerin toprak ağalarına karşı direnmelerini örgütleyen Sinan Cemgil'i tanır mısınız? Nurhak Dağları'nda gencecik yaşta jandarma tarafından öldürüldü. Mesela, siz öğrenci hareketi lideri Deniz Gezmiş'in mizahçı bir delikanlı olduğunu bilir misiniz? Mizahçı yönünü bilmeden Deniz Gezmiş'in portresini çizebilir misiniz? Onun hikayelerini yazabilir misiniz? Bir romantik dev adamdı o.

İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı. O Türkiye'nin Che Guevara'sıydı. Onun ilk eylemi neydi bilir misiniz? İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiyken, Üniversite rektörünün makam odasına girip orada olmayan Atatürk'ün fotoğrafını asmasıydı. Deniz Gezmiş bir efsaneydi. Her fırsatta arkadaşlarına en sevdiği türküyü mırıldanır ya da haykırırdı: "Ne ağlarsın benim zülfü siyahım / Bu da gelir bu da geçer ağlama / Göklere erişti feryadım ahım / Bu da gelir bu da geçer ağlama." Hüseyin Cevahir'i siz tanır mısız? Tunceli Alevi Dedesi torunudur. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin en çalışkan ve gözde bir delikanlısıydı. O şöyle diyor du: "Devrimciler başarılı olmalıdır, devrimciler çalışkan olmalıdır, yiğit ve mert olmalıdır." Yusuf Aslan unutulur mu hiç? O, Deniz Gezmiş'in en yakınındaki kader arkadaşıydı. Mızrak gibi zıpkın, ateş gibi sıcak koca bir yüreği vardı. Bir mahkeme sırasında, Deniz, Yusuf'la bakışıp bir şeyler söyleyip ve gülüşürler. Hakim sormuş niçin gülüyorsunuz?diye. Deniz cevaplıyor hakime: "Arkanızda adalet yazıyor." da ona gülüyoruz. Hakim bey. Yusuf, OTDÜ'de öğrenciydi. Deniz'le birlikte Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Gemerek beldesinde buluşmaya giderken yaralı olarak yakalanmıştı. 68'li yiğitler şimdi ya yetmiş yaşında ya da seksen yaşında...

Onlar öyle ki, gözlerini budaktan esirgemeyecek kadar hem yürekliydiler hem mert. O gencecik fidanlar, futbol oynamayı çok severdiler. Çoğunluğu Beşiktaşlıydı. Çarşı'nın devrimciliği işte buradan geliyor bilir misiniz? Onlar idealist ve devrimciydiler. Cumhuriyet'in yılmaz savunucusuydular. Onların yanlarında ve bütün eylemlerinde yürekli üniversiteli genç kızlar da vardı. Bu çılgın gençlik, ceberrut devletin baskısı altında mahkeme kapılarında hep süründürüldü. Ceberrut devlet bir zulüm makinasıydı. Bu gençler, mahkemedeki savunmaları sırasında Mevlânâ'nın resimlerini çizip onun altına, "Ben insanım." yazıp notlarını hakimlerin önlerine bırakırlardı. Bu çılgın gençlik, halkların kardeşliğine ne de çok inanmışlardı. Kürtler için de yürüdüler, işçiler için de yürüdüler. Kürtçe türküler de söylediler. Bu çılgın gençler, Mustafa Kemal Atatürk Yürüyüşü yapıp, Samsun'dan Ankara'ya kadar da yürüdüler.

68 kuşağının yaptıklarını, bu ülke için kurdukları hayalleri çok iyi analiz etmeliyiz. Gelecek nesiller bu çılgın gençleri her zaman örnek almalı ve onları anmalı... Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda daha da ileri adımlar atmalı ve O'nun devrimlerini daha da geliştirip ileriye doğru taşımalı. Sözün özü: 68 kuşağı ve de 78 kuşağı çok ağır bedeller ödediler. Öldürüldüler, sakat bırakıldılar, ceza evlerinde insafsızca işkence görüp çürütüldüler. İşsiz kaldılar, yurtsuz kaldılar. İdealleri uğruna ölümü göze aldılar. Çıktılar mı meydanlara alanları inletirlerdi. Hakları ve halkı için! Akşam evine giderken "Ekmek olmasa da olur." deyip, cebindeki iki buçuk liraya ekmek almaz, kitap ya da gazete alırlardı. Ortak paydaları antiemperyalist olmalarıydı. Emperyalizme karşı tavır ve kararlılıklarını yılmadan savunmalarıydı. Bu kuşakların hikayeleri yazmakla, çizmekle bitmez. 68 kuşağı ve bir sonraki 78 kuşağı da onurlu duruşlarıyla hiç unutulmayacak kuşaklar. Bu kuşakların hikayeleri ve hatıraları bir destandır. Saygıyla, şükranla anıyorum onları...