Her gün ölüm haberleri almak ne kötü. Sevdiklerimizi, değerlerimizi yitirmek ne acı. Yaşamak varken ölmek niye? Hızını kes be ölüm! Kırana sokma dünyayı! Yeter artık. Sıkıldık…

Salgın her gün uçaklar dolusu insanları aramızdan alıyor. Acılanmak da anlamını yitirdi sanki. Şaşırmayı bile unutur olduk!

Ne ki yine de yakınımızdan bir insanı yitirince olası değil üzülmemek, acılanmamak, kederlenmemek…

Sanat, yazın, bilim, kültür, basın… her alanda yetişmiş, emek vermiş, unutulmaz yapıtlara, yapılara imza atmış değerleri yitirdikçe, ne kadar eksildiğimizin de ayırdına varıyoruz. O yüzden yaşarken onlara sahip çıkmak, değerlerini bilmek, ödüllendirmek, taçlandırmak gerek diye düşünürüm her zaman. Öldükten sonra da analım; ama ölmeden bu güzel insanlara değerlerinin bilindiğini de duyumsatalım, yaşatalım onlara diye geçer içimden.

***

Son 12 yıl içinde İzmir’de sanat ve yazın alanında çok değerli insanlarımızı yitirdik: Dinçer Sezgin, Aykut Poturoğlu, Ş.Avni Ölez, Özcan Yalım, Abdullah Neyzar Karahan, Baha Önem, Bülent Habora, Haşim Kanar, Şahin Çandır, Berin Taşan, Turgay Gönenç, Turgut Erbek, Onur Şenli, Çınar Çığ, Timuçin Özyürekli, Özdemir Nutku, Hülya Nutku, Erbil Tuşalp, Mehmet Genç…

Geçen hafta iki yazın emekçisi dostumuzu daha yitirdik: İsmail Mert Başat ve Hamdullah Köseoğlu.

***

İsmail Mert Başat, şiirleri, denemeleri, düşünsel yazılarıyla dünyaya sol bakışıyla aydın, inançlı, devrimci, seçkin, saygın bir yazın insanıydı. “Şiir sanatın gerilla dilidir” sözünün de arkasında durdu. Bunu söylerken de şu sözleri de etti: “Şiir alımlayıcısının imgelemini hedeflediği içindir ki, kendine özgü dilini gündelik olanın dışında, bir karşı-dil olarak kurmak zorundadır. Şiirin dili bu nedenle olmayanın dilidir ve var olan ileti dillerine karşı verilen savaş ile belirir.”

Özgürlüğü, evrenselliği, aydınlanma savaşımını, başkaldırıyı, insan sevgisini de yücelten, içselleştiren bir yazın ve sanat emekçisi. Yazımın başlığına da taşıdığım, denemelerini topladığı kitabı “Gökyüzünden Başka Sınır Yok” sanki onun da dünyaya, yaşama bakışının bir anlatımıdır. Evrensel değerlere de saygılı bu şairden bira kaç dize paylaşmadan geçemem ki:

“Seni özlüyorum / Jara sesleniyor plakta

Santiago Stadyumundan kalkıp / -Sevgi adamıdır; üşenip yorulmadan-
Jara / kalkıp kurşunların altından / doluyor odama / “venceremos, venceremos!” / Jara’yı dinlerken seni okşuyorum”

ÇOCUK YAZININ USTASI

Önce Tire’de yaşayan yazar dost Düriye Ayyıldız’ın sanal ortam paylaşımından öğrendim Hamdullah Köseoğlu’nun ölüm haberini. Ardından şair dostum Ahmet Günbaş da paylaştı: “Şenlik dağıldı mı gerçekten? Acı yel üşütüyor mu?..” diye başladığı haber acılanmanın üşüyen yüzüyle buluşturdu beni. Tanışlığımız, merhabamız oldu. Uzun uzun konuşamadık; ama her görüşmemizde de içtenlikli, saygılı, yazın dostluğunun anlamı ve değerince söyleşme olanağı bulduk. 1945 doğumlu bu yazın emekçisi dostumun da ‘anısına saygıyla’ diyorum.

BOZKURT KURUÇ’A SAYGIYLA…

Ocak ayının ortasında bir sanat değerimizi daha yitirdik: Bozkurt Kuruç. “Türkiye'de tiyatronun gelişmesine önemli katkıları olan eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç, yaşamını sürdürdüğü İzmir'de gece saatlerinde aramızdan ayrıldı.” Haber böyleydi. 1935 doğumlu bu sanat insanını da sonsuzluğa göçtü.

Ne oluyor sahi? Ardı ardına göçüyor öte yakalara sanatın, yazının, kültürün, bilimin güzel insanları? Eksiliyoruz sürekli!

Gökyüzünden başka sınır var mı?