Kula’nın o tipik Osmanlı dönemi kasabalarını andıran “mütedeyyin yanı” o büyük ilçenin ortalarında bir yerde küçücük kaldı.

Yıllar önce terkedilmiş çoğu evin depremlerde yıkıldığı köyde hem Rum hem de Osmanlı mimarisinin iç içe olması çoğu gezginin henüz bilmediği İncesu'ya ayrı bir değer katıyor.

Geceden bol yağmurla ıslanmış İzmir'i geride bırakıp, yol arkadaşımla birlikte kar bulutlarının örttüğü dağlara doğru yola çıktık. “Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur” derler... Çok iyi bildiğimiz bir yoldan Kula'yı yeniden keşfetmeye gidiyoruz biz... Kısacık molaların ardından bulutların gri bir yorgan gibi örttüğü Kula'dayız şimdi. Ben ilçenin daracık sokaklarında dolaşıp not alırken Petek Çakaloz fotoğraf çekiyor yine. Biraz Kula'yı tanıtalım size...



Yıllardan beri yolculuklarımda her seferinde bir başka köşesini keşfettiğim, şirin, eski, rengarenk boyalı evleriyle bana Osmanlı dönemlerindeki mütedeyyin kasabaları anımsatan içine kapalı, Anadolu'nun küçücük bir ilçesiydi "Yanık ülke" Kula, eski adıyla Kataketaumene... Kula'ya hangi yönden gelirseniz gelin yolun iki yanını kuşatan devasa kavaklıkların arkasında iki katlı evleri hayal meyal görülürdü. Hele yaz bitip de sararan yapraklar, sağa sola savrulmaya da başladığında Kula’da sonbaharı yaşamanın tadına doyum olmazdı… Yıllar geçti aradan, önce ilçeyi süsleyen kavaklıklar yerlerini hızla çok katlı binalara, akaryakıt istasyonlarına, tamirhanelere, otobüs yazıhanelerine, oto komisyoncularına, usta işi derme çatma atölyelere terketti… İlçe İzmir yönüne doğru hızla büyüdü… Sokaklar genişledi, bulvarlar açıldı, ağaçlar kesildi, binalar yükseldi ve sonunda İzmir yönünden gelenler yanardağ kraterlerini geride bırakıp çıktıkları ilçeye tepeden baktıklarında, eski Kula'dan geriye hiçbir şey kalmadığını farkettiler. Kula’nın o tipik Osmanlı dönemi kasabalarını andıran “mütedeyyin yanı” o büyük ilçenin ortalarında bir yerde küçücük kaldı…


880 EV KORUNUYOR


Araştırmalara göre Kula’da Osmanlı dönemi mimarisinin özelliklerini taşıyan 3 bin yapı var. Bu evlerden 880’i tescilli ve koruma altında. Evlerin restorasyonu pek hızla olmasa da sürüyor. Kula aslında kale içi bir yerleşim. Çünkü bugün bile kullanılan isimler (Demircikapı, Seferkapı) ilçenin bu özelliğini doğruluyor. Bugün için kale kalıntıları görünmüyorsa da kalenin varlığı açık. Bu nedenle de doku çok sıkışık. Şehir merkezi ve çekirdekler düzlükte yer alıyor. Evler ise çekirdek etrafında mahalle birimleri halinde görülüyor. Sokakların ancak bir yük hayvanının geçebileceği kadar dar oluşu, evlerin sokak kenarında sıralar halinde yer alması, meydan olmaması karakteristik bir kale içi dokusunu oluşturmuş. Sokakların en çok 100 metreden sonra kıvrılma ve kırılması organik dokuyu yaratmış. Kula’da evler iç içe gelecek şekilde sıkı bir doku görünümünde. Hatta evlerin çatıları sokakları örtmüş. Kula sokaklarında yağmurda ıslanma şansınız yok, Kula’da damların altı kuru, gezenlerin de yolu...

KAPILAR HEP BÜYÜK


Kula evleri 18. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altındaki hemen her bölgede karşımıza çıkan ve Türk Evi olarak tanımlanan ahşap evler. Gerek plan, kuruluş ve gerekse ahşap, alçı ve kalem işi gibi zengin sistemleriyle bu dönem Osmanlı Sanatı’nın başarılı örnekleri. 19. Yüzyıl’da devam eden yapı şekliyle Kula İlçesi'nin merkezi tipik bir Osmanlı kent dokusuna sahip. Tarihi Kula evleri genellikle iki katlı ve ahşap. Üst katlar sokağa doğru çıkıntılı olup, kiremitle örtülü çatılar bir saçak ile bitiyor. Bu saçakların alt kısmında süslemeler var. Pencereler tahta kepenkli, iç kısmı avlu ya da bahçe ile bir bütün olup günlük yaşam biçimi ile uyumlu bir yapıda...
Kula'da ilçenin tek turistik tesisi Anemon Otel'de geceledik... Birkaç müşteri vardı ve bu yüzden klimaları çalıştırmadılar, dışarıda sıcaklığın sıfırın altında olduğunu düşünmemeye çalışarak ısıtıcı ile yetinmek zorunda kaldık. Sabah masamıza konulan kahvaltı ise pansiyonlarda bile rastlamayacağımız türden, basit ve sadeydi. Sofradan aç kalktık. Otel yöneticilerini kutluyorum.



Yolculuğumuzun ikinci gününde ilk durağımız ilçenin yakınlarındaki peri bacaları. Bir süre önce tabiat anıtı ilan edilen bölge, vadi yamaçlarından inen sel sularının ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla ortaya çıkardığı ilginç doğal yapılardan oluşuyor. Peri bacaları İzmir- Ankara Karayolunun l56'ıncı kılometresinde, Kula'ya 16 kilometre uzaklıkta Burgaz Köyü yakınlarında. Bu doğa harikasını şimdiye kadar görmediyseniz mutlaka görün.

BAZALTTAN KULELER


Soğuğa aldırmadan, Kuladokya'yı Kula'ya ve birçok köye bağlayan asfalttan yolumuza devam ediyoruz. Burada ilk mola yerimiz Çakırca Köyü... Köyün yakınlarında bulunan ve 500 metre yürünerek ulaşılan bazalt sütunlarını da görmenizi öneririm. Volkanik jeoparkta Burgaz volkanitleri olarak adlandırılan birinci aşama lav akıntılarında karakteristik sütun bazaltlar oluşmuş. Sütun bazaltlar kalın lav örtülerinin hızlı soğuması sırasında büzülme ve gerilmelere bağlı olarak dikey gelişmiş çatlaklar. Kula'nın Sarnıç ve Çakırca köylerinde boyları 20 metreye ulaşan bazalt sütünları bulunuyor.



Çakırca Köyü'nü geride bırakıp bu kez birkaç kilometre ilerideki İncesu Köyü'nü ziyaret ediyoruz. Güneş ufukta sıralanmış tüy bulutlar arasında kavuşmak üzere ve hava hızla soğuyor. Alacakaranlığa kalmadan dolaşıyoruz İncesu'yu... Burası yalnızca yaşı ilerlemiş olanların yaşadığı, gençlerin çoktan terkettiği Anadolu köylerinden biri... İncesu'da aynı zamanda Rum mimarisinin ayakta kalabilmiş yapıları da yer alıyor. Yıllar önce terkedilmiş çoğu evin depremlerde yıkıldığı köyde hem Rum hem de Osmanlı mimarisinin iç içe olması henüz fazla keşfedilmemiş İncesu'ya ayrı bir değer katıyor. Bu köyü mutlaka görün... Köy sakinleriyle tanışın, hikayelerini dinleyin, çaylarını için...


Kula'da zaman yetmediği için gidemediğimiz çok yer kaldı. Jeopark, Sandal krateri bu sefer göremediğimiz yerlerden... Ama siz daha çok zaman ayırın kendinize, Kula'yı doya doya gezin...