Denizli ve çevresi antik kentleri, yaylaları, doğal zenginlikleri, şifalı termal suları ve gölleri ile gezginlerin, fotoğraf tutkunlarının ve kampçıların uğrak yerlerinden biri

Bu Pazar Denizli çevresinde bir gezintiye ne dersiniz? Bu kenti ve çevresini keşfetmek bir güne değil haftalara sığmaz ama biz Gazete 9 Eylül okurları için kısa bir tur yapacağız.

İlk durağımız Laodikeia antik kenti. Burası Denizli- Pamukkale karayolu üzerinde ve kente 6 kilometre uzaklıkta. Laodikeia, MÖ 1. Yüzyıl’da Anadolu'nun en önemli ve ünlü kentlerinden biriydi. Kentin adı antik kaynaklarda daha çok "Lykos'un kıyısındaki Laodikeia" şeklinde geçiyor. Tarihçi Plinius'a göre Laodikeia, önceleri Diospolis "Zeus'un şehri", daha sonraları da Rhoas adını taşıyan bir köyün yıkıntıları üzerine inşa edildi. Diospolis adı, buradaki Zeus kültüne verilen önemin bir simgesi. Rhoas adının ise, yerli Anadolu dillerinden birine ait olabileceği belirtiliyor. Diğer antik kaynaklara göre ise, kent M.Ö. 263-261 yılları arasında II. Antiokhos tarafından kuruldu ve şehre Antiokhos'un eşi Laodike'nin adı verildi.
Kentteki büyük sanat eserleri bu döneme ait. Romalılar da Laodikeia'ya özel bir önem vermişler ve Kibyra (Gölhisar-Horzum) Conventus'unun merkezi yapmışlardı.

İmparator Caracalla zamanında Laodikeia'da bir seri kaliteli sikke basılmış. Laodikeia halkının da katkılarıyla kentte çok sayıda anıtsal yapı inşa edilmiş. Küçük Asia'nın 7 ünlü kilisesinden birinin bu kentte bulunması, Hıristiyanlığın burada ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ancak MS 60 yılında meydana gelen çok büyük bir deprem kenti yerle bir etti.

17 YILDIR KAZILIYOR

Laodikeai’da 2000 yılında Pamukkale Üniversitesi tarafından başlatılan kazı çalışmaları o tarihten bu yana aralıksız devam ediyor. Kazılar sonucunda 2007 yılında ortaya çıkarılan Suriye Caddesi, yapımından bin 400 yıl sonra ziyarete açıldı. Kazıların aralıksız sürdürüldüğü antik kentin yapıları şu bölümlerden oluşuyor:

Büyük Tiyatro: Antik kentin kuzeydoğu tarafında, Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun olarak Roma inşa tarzında yapılmış. Scene'si tamamen yıkılmış olup, cavea ve orkestrası oldukça sağlam durumda. Yaklaşık 20.000 kişilik olduğu belirtiliyor.

Küçük tiyatro: Büyük tiyatronun 300 metre kadar kuzeybatısında yer alıyor. Grek tiyatrosu tipinde araziye uygun olarak, Roma tarzında inşa edilmiş. Scene'si tamamen yıkılmış olup, cavea ve orkestrasında da bozulmalar mevcut. Yaklaşık 15.000 kişi alabilecek büyüklükte olduğu söyleniyor.

[caption id="attachment_95601" align="aligncenter" width="715"]antik Laodikiea Antik Kenti’nin altyapısı, planlaması, caddeleri, çeşmeleri, tiyatroları, dini yapıları, stadyumu, hamamları, pazaryerleri, anıtsal giriş kapılarıyla mükemmel bir planlamayı yansıtıyor.[/caption]

Stadion ve gimnasion: Kentin güneybatısında, doğu-batı doğrultusunda uzanıyor. Stadionun ek yapıları ile gimnasion bir bütünlük oluşturacak şekilde yapılmış. MS. 79 yıllarında yapılan stadyumun uzunluğu 350 metre, genişliği 60 metredir. Amfitiyatro şeklinde yapılmış olan yapının, oturmak için 24 basamak sırası bulunuyor. Büyük bölümü tahrip olmuş. MS. II. Yüzyıl’da yapılan gimnasionun Proconsul Gargilius Antioius tarafından inşa ettirilerek İmparator Hadrianus ve eşi Sabina'ya ithaf edildiğine dair antik kentte yazıt bulundu.

BİZANSLILAR ONARMIŞ

Anıtsal çeşme: Kentin ana caddesi ile ara caddesinin köşesinde yer alıyor. Roma dönemi yapısıdır. İki cepheli olarak yapılmış havuz ve nişleri var. Bizans zamanında onarım gördüğü belirtiliyor.
Meclis binası: Kentin güneybatısında bulunuyor. Dikdörtgen planlı olan anıtsal yapı, doğu-batı yönünde uzanıyor. Ana girişi doğu cephesinde.

Zeus tapınağı: Antik Laodikeia kentinin sütunlu caddesinin doğu kesiminde, küçük tiyatro ile Nymphaeum arasında bulunuyor.

HERA HEYKELİ BULUNDU

Büyük kilise: Sütunlu caddenin güneyinde caddeye bitişik olarak inşa edilmiş. Sadece taşıyıcı bölümlerinden bir kısmı ayakta kalmış. Ana girişin batısında yer alıyor.

Antik kenti tanımaya çalışırken burada ikinci bir Efes’in ortaya çıkarılmasının hedeflendiğini öğrendik. Antik kentte 17 yıldır sürdürülen kazı çalışmalarında sergilenebilecek nitelikte 3 bin 50’nin üzerinde eser ortaya çıkarıldığı belirtildi. Augustus heykeli başı, Daidolses Aphroditesi, Knidos Aphroditesi, Dionysos heykeli başları, Zeus heykeli başları, imparator heykelleri, Hera heykeli, İmparatoriçe heykeli gibi çok sayıda önemli buluntuya ulaşıldı.

Antik Laodikeia kentine İzmir’den nasıl gideceğinize merak ediyorsanız birkaç seçeneğiniz var. Pamukkale Ekpres treni ile gidebilirsiniz. İzmir-Aydın Otoyolu’nu kullanarak Aydın üzerinden gidebilirsiniz. Kuyucak sapağından Karacasu’ya dönerek Tavas üzerinden de gidebilirsiniz. Bu yolculuğunda Geyre yakınlarındaki Afridisias Antik Kenti’ni de görme olanağı bulabilirsiniz.

ANTİK KENTLER VADİSİ

Lykos (Çüruksu Nehri) Vadisi, konum olarak Batı Anadolu'da, İç Ege Bölgesi'nde yer alır. Bu ova, güneyde Babadağ (Salbakos), kuzeyde Çökelez Dağı, güneydoğuda Honaz (Kadmos) Dağı, batıda ise Buldan Sazak Dağı ile çevrelidir. Bu bölgede antik yollar birleşir ve burası, nehir vadilerinden ve dağ yollarından geçerek birçok bölgeyi birbirine bağlar. Bu alan aynı zamanda antik dönemde Perslerin ülkesini Akdeniz'e bağlayan Kral Yolu'nun bir kolu üzerinde bulunmaktaydı. Vadide Hierapolis, Laodikeia, Kolossai ve Tripolis antik kentleri bulunuyordu.

UNESCO KÜLTÜR MİRASI

Laodikeia’dan sonra yolculuğumuz Hierapolis antik kentine, Pamukkale’ye…

Travertenlerin oluşmasına neden olan termal sulan turizmde Pamukkale'nin önemli ve benzersiz bir yer edinmesini sağladı. Pamukkale'nin bulunduğu coğrafya, Çürüksu (Lykos) Vadisi termal su kaynakları ile özel bir yapıya sahip. İnsanlar binlerce yıldır termal suyu tedavi amaçlı olarak kullanmış, buralarda işlevsel ve gösterişli hamamlar yapmışlar. Hierapolis'in termal sularından kaynaklanan ünü, Roma Dönemi'nde Anadolu'ya yayılmış, hastalar şifa bulmak için buraya gelmişler. Kaplıcaları ile tıbbi merkez konumuna gelen kentte, hastalar tedavi amaçlı geçici ya da kalıcı olarak konaklamışlar.

Günümüzde Hierapolis kentinin bulunduğu alanda, tarihi yapılarla kucaklaşan termal sularda yüzmenin keyfi ve mutluluğu bambaşka. Travertenleri yaratan karstik alanlardan çıkan sular bünyesindeki kireç çözeltisi,  buharlaşma ve sudaki karbondioksitin ayrışması sonucu çökelir. Genellikle beyaz renkte ve pamuk yığınlarını andıran kalker tüfleri ise Pamukkale travertenlerini oluşturur. UNESCO Kültür Miras Listesi'nde yer alarak, özenle korunan Pamukkale, şifalı termal suları ile ziyaretçilerine pek çok alternatifli tedavi olanakları sunuyor.

ŞİMDİ YAYLA ZAMANI

Vadide gezmekten yorulduysanız yayla havasına ne dersiniz? Şimdi de Bağbaşı Yaylası’na gidiyoruz. Denizli Teleferik ve 1500 metre rakımlı Bağbaşı Yaylası, özellikle yaz aylarında aşırı sıcaklardan bunalanların serinleyecekleri en uygun yer. Teleferik ile yapılan çok kısa bir yolculuğun ardından ulaşabilen yaylada kalıcı ziyaretçiler için ahşap evler, günübirlik ziyaretçiler için kafeterya ve restoran gibi sosyal tesisler yer alıyor. Kış mevsiminde karla kaplanan yaylaya kış yolculuğu yapmak isteyenler için Ocak ve Şubat ayları çok uygun.

YÜZEN ADASI VAR

Rotamızı ken son durağımıza, Saklıgöl’e çeviriyoruz. Burası Honaz ilçesinden 40 kilometre uzaklıkta Yukarı Dağdere köyü yakınlarındaki 1080 metre yükseklikte yer alan küçücük bir göl. Honaz ilçesi sınırları içinde kalan ve doğal güzellikleri ile son yıllarda günübirlik ziyaretler ile doğaseverlerin büyük ilgi göstermeye başladığı Saklıgöl, turizme de hizmet edebilecek özelliklere ve güzelliklere sahip. Saklıgöl şimdiye kadar Honaz’ın yakın çevresinde yaşayan dar gelirli ve orta halli ailelerin tatil günlerini geçirmek için geldiği doğa köşelerinden biriydi. Saklıgöl’ün çapı 300 metreyi geçmediği gibi bu göl herhangi bir çay ya da dereyle de beslenmiyor. Suyunun berrak ve temiz olmasının sebebi dibinden kaynaması. Gölde sazlıklardan oluşan 7 tonluk yüzen bir ada mevcut. Ada rüzgârın etkisiyle zaman zaman yer değiştiriyor. Gelenlerin rahat etmesini sağlamak amacıyla gölün kenarlarına çeşme ve ahşap localar inşa edilmiş, ayrıca ağaçların arasında ve gölçevresine günübirlik tatilciler için yemek yiyebilecekleri masalar serpiştirilmiş. Burası Denizli’ye göre daha serin. Ayrıca Saklıgöl’de balık avlanabiliyor. Saklıgöl’e gidecekseniz yanınıza fotoğraf makinenizi almayı sakın unutmayın.