Özde KOCA/ Gökmen KÜÇÜKTAŞDEMİR

Bergama'nın merkezi, nostaljik dokusunu koruyarak gelişmiş. Pek çok tanıdık marka görebileceğiniz gibi kolonya doldurma dükkanlarını, bakırcıları, sürüsüyle merkezden geçen çobanları görmeniz de mümkün. Bir de merkezde Osmanlı’dan kalma bir arasta var. Sepetçi, terzi, ayakkabıcı, bileyici göze çarpıyor arastada. Bir de kafe ve çay bahçeleri...

Gözdemiz kale mahallesi

Bergama'da Rumlardan kalan taş evlerin içinde yer aldığı Kale Mahallesi'nde yaşam olabildiğince hızıyla akmaya devam ediyor. İnişli çıkışlı sokaklarda rengarenk evler, içindeki hayatları merak ettiriyor. Her ev bir hikaye... Sokağa inen her bir çocuk öykünün bitmeyecek olmasının bir göstergesi. Zira, Bergama'da nereye baksanız binlerce yıllık geçmişin izlerini görebiliyorsunuz. Binalar mübadelede ülkeden ayrılan Rumlar’dan kalmış. Ama terk edilmiş bir havası yok. Komşuluk devam ediyor; teyzeler sohbette, amcalar alıverişte, çocuklar sokakta oyunda. Canlılığı bitmeyen mahallenin her yerinde akşam sefaları görülüyor. Gezin ve fotoğraflayın...

Kale'ye yakın yerlerden birinde de bir süredir parşömen yapılıyor. Yüzlerce yıldır bilginin paylaşılmasına aracılık eden parşömenin doğduğu yer Bergama. Bugün Türkiye’nin en önemli kültürel miraslarından olan parşömeni yapan Nesrin Ermiş adında bir kadın. Ermiş, parşömenin yok olup gitmemesi için mücadele veriyor. Zafer Mahallesi'ndeki 'Pergamon Parchment' adlı işletmeyi ziyaret ederseniz, hem UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ndeki parşömen hakkında bilgi edinip, hem de alışveriş yapabilirsiniz.

Orta Çağ'da Asya’daki ilk kütüphane Bergama'da inşa edilmiş. 200 bin ciltlik koleksiyonu ile zamanında dünyanın en büyük ikinci kütüphanesi olmuş. Kütüphaneye girmeden önce biraz ilerideki Domuz Meydanı'na gidiyoruz... Bence arabanız varsa aşağılarda bırakın, yürüyerek meydana çıkın. Aralarda çok güzel evler, küçük kafeler göreceksiniz. Adını, domuz alışverişi yapan Rumlardan alan Domuz Meydanı'nda eskiden sosyal merkez olarak kullanılan 'Kafeneon Attalos' isimli güzel bir yapı var. Şimdilerde ise bu yapı, Bergama Ticaret Odası Restoranı olarak kullanıyor. Hemen yanında restore edilen eski kilisede de bir başka Bergama'ya gelişimde yazar Ahmet Ümit ile söyleşi yapmıştım.

Bergama'nın bir başka zenginliği ise Atmaca Mahallesi. Sokaklarında kendimizi kaybetmiş gibi gezerken geçtik bir Roman mahallesi olan Atmaca'dan. Hüsnü Şenlendirici, Atmaca Mahallesi için "Herkesin garibanlığın içindeki gerçek zenginliği ve umudu görmesi gerek. Çingeneler, grinin içindeki gökkuşağıdır” demişti. Mahallenin sokaklarında yürürken, "Oradaki çocuklar çok iyi müzisyenlerden dersler aldılar. Umarım başarılı olurlar" düşünüyorum.

Zirvede antik bir kent

Bergama (Pergamon) Antik Kenti, sadece İzmir ve Türkiye için değil, dünya tarihi için de önem taşıyor. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Pergamon, zamanında bir şifa merkeziymiş. Hastalara derman olan doktorları ve tedavi sistemleri varmış. Doğal güzellikler içindeki şifalı doğal kaynaklara sahip kent usta mimarların yapıtlarıyla şekillenmiş ve Orta Çağ'da sivrilmiş.

Bergama, günümüzde dünyaca ünlü bir cazibe merkezine dönüştü. Bugüne kadar ulaşan eserler büyük ilgi görüyor. Biz de merakımızı stoaların, antik tiyatronun, şifa merkezinin kalıntıları arasında gidermeye çalıştık. Bergama Antik Kenti giriş ücreti 25 TL. Müze Kart geçerli. Pandemiden dolayı ziyaret saatleri değişebiliyor. Ama normalde girişler 15 Nisan - 2 Ekim arasında 08.00 - 19.00 saatleri, 3 Ekim - 14 Nisan arasında 08.00 - 17.00 saatleri arasında.

Akropoldeki amfi tiyatro dünyanın en dik tiyatrosu olması ile biliniyor. 10 bin kişi burada yapılan etkinlikleri izleyebiliyormuş. Manzarası da müthiş. Aslında antik kent büyük bir coğrafyaya yayılsa da bugüne kalan iki önemli yeri var. Bir tanesi şehri tepeden gören Akropol... Burada; sunaklar, kütüphane ve amfi-tiyatro bulunuyor. Burası daha çok krallığın ileri gelenlerinin yaşadığı, bunun yanı sıra devlet binalarının, Athena, Demether, Trajon ve Hadriyan tapınaklarının, meşhur Zeus Altarı’nın, sarayların, okulların, tiyatronun ve agoranın bulunduğu bölge.

Halk ise yamacın aşağı tarafında yaşarmış. Bugünkü Bergama'nın merkezinin olduğu yerde. Bundan dolayı birçok evin temelinde tarihi evlerin kalıntılarına rastlanıyor. Sanırım bu aşağıdakiler ve yukarıdakiler olayı tarihte bilinen ilk sosyalist ayaklanmanın fitilini yaktı. Kralın gayri meşru oğlu Aristokinos, şehrin dar gelirlilerini ve kölelerini yanına alıp Roma'ya isyan etmiş... Birkaç önemli savaş kazansa da Aristokinos, yakalanmış ve bir yıl sonra da ölmüş. İkinci önemli yer de dünyadaki ilk kapsamlı hastanesi olan Asklepion.

İlham verici asklepion

Antik Yunan’da şifa tanrısının ismi Asklepios. Tarihin en önemli tıp merkezlerinin adı da Yunan tanrısının isminden türetilmiş olan Asklepion. Bir diğeri o zamanlar Mısır'da. Bugün bizim içinse keşfedilecek müthiş bir hazine. Geçmişte kapısından giren hastalar önce çamur banyosu yapar, sonra şifalı sularda yıkanır, ardından uyku odalarında uyurlarmış. Hastalar, gördükleri rüyalar kahinler tarafından yorumlandıktan sonra bugün hala ayakta olan tünelden geçerek asıl operasyonların yapıldığı merkeze doğru giderlermiş. Tünelde akan su o zamanlar davudi sesli rahiplerin motive edici sözleriyle birleşince, hastalara iyileşmeleri için güç verirmiş. Ameliyatların yapıldığı yer, tünel ve amfi tiyatro bugün hala ayakta.

İlk psikoterapi, ilk tedavi amaçlı uyuşturucu (anastesi niyetine) ve psikedelik madde kullanımı Asklepion'da yapılmış. Asklepion, kamu sağlığı politikaları üreten kurum olarak da tarihte yerini almış.

Ve panzehir bulunur

Asklepion'da, o dönemin baş hekimi Galenos'un adak olarak diktirdiği sütunun üzerindeki içtikleri süte kusan iki yılan kabartması, bizi çok eski zamanlardan gelen bir hikayeye götürür. Rivayete göre, Galenos zamanında Bergama Asklepion'una bir hasta gelmiş. Virankapı'dan girdikten sonra hekimler tarafından giysileri çıkarılmış, yıkanıp yuğunmuş, beyaz harmaniler giydirildikten sonra kutsal yoldan geçirilip uyku odasına alınmış. Sayıklamasına, rüyasına bakılmış ama bir türlü hastalığının kökenine varılamamış. Birkaç gün içinde çok ağırlaşmış. Titremeler, kasılmalar görülünce zehirlenme olduğu anlaşılmış ama iş işten geçmiş. Durumu Galenos'a aktarmışlar. Galenos hastayı gördükten tapınağın giriş kapısının önüne çıkarılmasını ve akrabalarının da ölmeden alıp gitmelerini buyurmuş. Çünkü ne de olsa "Ölüm buraya giremez" denilen Asklepion'da ölmek yasakmış.

Burada çırpınan hasta, aynı kaseden içtikleri süte kusan iki yılan görmüş. Yılanlar süt başında kavga ederlerken süte zehirlerini saçmışlar. Ümitsiz hasta canına kıymak için sürüne sürüne süte yaklaşmış ve kasedeki sütü bir dikişte içmiş. Zehirli sütü içtikten sonra olduğu yerde uykuya dalmış. Hastanın oğulları babalarını almaya geldiklerinde öldüğünü sanmışlar. Ancak babaları uyanmış. Birisi koşup hemen Galenos'a haber vermiş. Galenos, panzehir bulmanın sevinciyle hastayı kucaklarken diktirdiği adak sütununda aynı kaptan içtikleri süte kusan iki yılan kabartması yaptırmış. Müzede bu sütunu görebilirsiniz. Ayrıca tıbbın simgesi olan asaya dolanmış yılan da, ilk olarak Bergama'da kullanılmış.

Müze mutlaka görülmeli

İzmir Bergama Müzesi'nde, Berlin’de Pergamon (Bergama) Müzesi’nin ve Zeus Sunağı'nın fotoğraflarını görmek ilginçti. Osmanlı, yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle kazı çalışmalarını yapan Almanlara buradaki Athena ve Zeus sunağını satmış. Onlar da gemilere bindirip Almanya’ya götürmüşler. Bize de fotoğraflarına bakmak kalmış. Durum böyle olunca tarihte ve sağlıkta bu kadar önemli olan bir yerleşimden elde edilenler de küçücük bir müzeye sığmış. Müzede, Erken Tunç Dönemi’nden Bizans’a kadar geçen süre dilimine ait buluntular yer alıyor: Heykeller, günlük eşyalar, süs eşyaları, mozaikler ve tıbbi malzemeler yer alıyor. Her yıl bu müzeyi yaklaşık 560 bin kişi geziyormuş. Berlin’deki Pergamon (Bergama) Müzesi’ni ise yılda 2 milyon kişi ziyaret ediyor.

NOT: Haftaya Bergama'yı anlatmaya devam edeceğiz. Gezi listenize yeni duraklar eklemek için yolaciktik.com internet sitemizi ve Instagram'dan 'yola.ciktik' profilini takip edebilirsiniz.