Gökova'nın bu kıyı kasabasında sakin ve huzurlu bir hafta sonu düşünüyorsanız şimdi tam zamanı. Yazın gidecekseniz kalabalığa ve kabarık faturalara hazır olun. Tertemiz sularıyla bir akvaryumu andıran Gökova Körfezi’ni görmek isteyenlerin konaklaması için Akyaka’da çok sayıda otel ve günübirlik tesis var.

Hafta sonunda Muğla Akyaka'daydık. Kış mevsimi boyunca nüfusu 3 bini geçmeyen kasabaya 23 Nisan tatilini fırsat bilen yüzlerce kişinin günübirlik ya da konaklamak için akın ettiği bir gündü. Yine de yaz ortasındaki kalabalığı düşündüğümüzde Akyaka bize oldukça sakin geldi.

Dilerseniz Muğla’yı geride bırakıp Sakar geçidinden her zaman güzelliğini izlemeye doyamadığımız Gökova’ya doğru inerken, Kıran Dağları'ndaki çam ormanlarının bitiminde aşağıda sağ yanımızda uzanan, adını çok iyi bildiğimiz ama çoğumuzun henüz ziyaret etme fırsatı bulamadığı Ege'nin sakin kıyı kasabası Akyaka’yı tanıtalım size.


DOĞAL SİT ALANI


Benzersiz bir tatil kasabası olan Akyaka, Gökova Körfezi'nin dantel gibi işlenmiş koylarıyla, berrak deniziyle ve benzersiz doğal özellikleriyle en çok ziyaret edilen cennet köşelerimizden biri. Tertemiz sularıyla bir akvaryumu andıran Gökova Körfezi’ni görmek isteyenlerin konaklaması için Akyaka’da çok sayıda otel ve günübirlik tesis bulunuyor. 1988 yılında doğal sit alanı ilan edildiği için bölge bütün karakteristik özelliklerini koruyor.
Yaz mevsimlerinde Muğla’nın en önemli merkezlerinden biri olan Akyaka, genellikle küçük otelleri ve pansiyonlarıyla konaklama olanağı sunuyor.. Kasabada 45 kadar butik otel ve pansiyon bulunuyor. Bölgenin 1983 yılından bu yana gelişmesi, yöre halkının geçim kaynakları arasına turizminde eklenmesini sağladı. Yaz aylarının bunaltıcı havasında, serinlikle kuşatılmış olarak, kendinizi mis gibi bir denizin içinde bulacağınız Akyaka’da Azmak Deresi'nin (Kadın azmağı) güzelliği de bölgenin önemini biraz daha artırıyor. Akyaka’da konaklarsanız eğer Küfre Koyu’nu, Sedir Adası’nı, Akbük Koyu’nu ve Değirmenbükü’nü keşfetme olanağınız da var.

TURİSTİK BELDE OLDU


Antik çağlardan beri üzerinde yerleşim olduğuna inanılan Akyaka, yakın döneme kadar gözlerden uzak küçük bir balıkçı köyü idi. Akyaka’nın geniş kitleler tarafından tanınması 1970’lere dayanıyor. Çevre il ve ilçelerden gelen ziyaretçiler Akyaka’nın bakir doğası, yazın bile hiç kesilmeyen meltemi için yazlık evler, turistik tesisler inşa ettiler ve Akyaka "turistik belde" ye dönüştü. Akyaka, 1992’de belde ilan edildi. Beldenin kışın yaklaşık 3 bin civarında olan nüfusu yaz gelince 20 binlere ulaşıyor.


Akyaka, mimari olarak çok özgün özelliklere sahip ve beldede tek tip mimari uygulama zorunluluğu var. Beldede, Ula'nın eski evleri örnek alınıp günümüzün modern mimarisi ile birleştirilerek Akyaka'ya has bir sentez oluşturuldu. İçinde ve dışında ahşap işlemeleri bol, yöreye özgü Muğla bacalarıyla iki katlı çiçekli bahçeleriyle evler inşa edildi.
Burayı bir kez daha yeniden tanımak için ellerimizde fotoğraf makinelerimiz, Azmak Deresi ile ilk karşılaştığımız yerden denizle buluştuğu sahile kadar saatlerce yürüdük, Akyaka bir güne daha veda etmeye hazırlanırken. Çiçek açmış limonları, turunçları, portakalları, gülleri, kazları, ördekleri, evlerin bahçelerini süsleyen rengarenk çiçekleri, ovanın üzerinde daireler çizen leylekleri, çevremizde görebildiğimiz bütün güzellikleri fotoğraf makinelerimizin belleklerine kaydettik. Ve Azmak’ın yosunların ve yılan balıklarının oynaştığı buz gibi soğuk ve berkak sularını hayranlıkla seyrettik.

NİYE ÇÖP İÇİNDE?


Ama böylesine benzersiz ve “yavaş şehir” ler arasına katılmayı haketmiş bir tatil beldesinin sahillerinin neden böyle çöp içinde olduğuna, Azmak'ın üzerindeki köprünün tel örgülerle niye bir açıkhava hapishanesine çevrildiğine bir anlam veremedik. Gençlerin o buz gibi suya köprüden atlamalarından rahatsız olan birileri vardı besbelli. Akyaka gezimizin tek keyifsiz görüntü buydu.



Aylardan Nisan'dı ama hem turizm mevsiminin hem de yaz mevsiminin erkenden başladığı Akyaka'da plaj tamamen güneşlenen ve denize girenlerle doluydu. Gezimizi Azmak'ın yanıbaşında üzerleri terlemiş şişelerden bira içerek noktaladık.

İzmir'e dönerken ikinci durağımız Yatağan'daki Stratonikeia antik kentiydi. Stratonikeia Antik Kenti Yatağan İlçesi’nin 6 kilometre batısında, Yatağan-Milas karayolunun çıkışındaki Eskihisar Köyü ile iç içe bir antik kent.Ama Akyaka'daki kalabalıktan sonra bu devasa antik kent bize çok sakin geldi. Kafe açıktı ve sadece birkaç müşterisi vardı. Stratonikeia'yı gün batıncaya kadar yalnızca iki kişi dolaştık.