Gezi
İktidar şaşkındı. Milyonlarca kişiye 'Bir avuç çapulcu' diyorlardı. Hakaret amaçlıydı ama ters tepmişti. Artık tüm muhaliflerin ortak adıydı çapulcu. Gezi ruhuna sahip herkes çapulcuydu.
Ne semboller vardı. Kitap okuyan, gitar çalan, dans eden, alana piyanosuyla gelen çapulcular bir oradaydi. Kırmızılı kadın, tencere-tava çalan anneler halay çeken babalar birer semboldü. Gençlik oradaydı, börek dağıtan anneler oradaydı. Doğa sahipleniliyordu, demokrasi, özgürlük talepleri dile getiriliyordu, dayanışma vardı, mizah vardı, direniş vardı. Kabataş yalancılarının, camide içki içildi iftiracılarının ibretlik enselenişleri vardı.
Kısa zamanda tüm ülkeye yayıldı. “Bu halk sana boyun eğmez” sloganı dillerden düşmüyordu. Berlin'den Barselona'ya, Şikago'dan Atina'ya, Brüksel'den Newyork'a destek gösterileri yapılıyordu. Brezilya'da halka müdahale eden polise “Aşk bitti, artık burası Türkiye” sloganları atılıyordu.
Ve hunharca katledilen onlarca genç... Ali İsmail Korkmaz'lar, Abdullah Cömert'ler, Ethem Sarisülük'ler ve diğerleri. Yaralanan, gözlerini kaybeden on binlerce vatansever.
Duayen Gazeteci Uğur Dündar ve dönemin İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atila Sertel'le birlikte Hatay'da Abdullah Cömert ve Ali İsmail Korkmaz'ın evlerine yaptığımız baş sağlığı ziyaretlerinde yüreğimizi burkan görüntülerle karşılaşmıştık. Aynı günlerde televizyonlarda Mısırlı Esma için ağlayan Başbakan'a sitem ediyorlar, “Bizim için ağlamasını istemiyoruz. Özür dilesin yeter” diyorlardı.
Taksim Gezi direnişi için harika bir belgesel hazırlayan Gazeteci Gökmen Ulu kardeşimin bir notuyla bitirelim;
“Her toprağa düşeni ölür mü sanırsınız? Bilmez misiniz? Bir tohum toprağa düşünce bin ağaç olur ve bir orman... Bir kere düştük gönüllere ve sonsuzluğa. Çünkü aslolan öylesine yaşamak değildir. Aslolan yola ışık olabilmektir.”