Geçmişte bir dost toplantısında annem yaşını soran bir arkadaşına '35' yanıtını verdiğindeki üzüntümü dün gibi hatırlarım.

Gözlerimi kocaman açmış, duyduğumu sindirmeye çalışmış, İçimden “annem ne kadar yaşlanmış” diye geçirmiştim.

Yaşlı değildi elbette, ama şimdinin 30'lu yaşlarıyla geçmişin 30'lu yaşları arasında dağlar kadar fark var... Keza 40'lı, 50'li, 60'lı yaşlar arasında da...

Günümüz diline yakın bir tarihte eklenen “Perennial kadını” olmaktan işte bu... Perennial kadın, adını Perennializm felsefesinden alıyor.

Perennial kadını kendini hiçbir zaman yaş almış görmüyor.

Yaşlılığı kabul etmiyor. Tarzını zamanın şartlarına uyduruyor.

Dolayısıyla da çoğunluğu gerçek yaşını asla göstermiyor.

The Telegraph’ın yaptığı global ankete göre 40'lı yaşlarındaki kadınların benzerlikleri şöyle;

Yüzde 96’sı kendisini orta yaşlı gibi hissetmiyor.

Yüzde 80’i, orta yaşlı kadınlarla ilgili yaygın görüşün kendi hayatını yansıtmadığına inanıyor.

Üçte ikisi hayatının doruk noktasında olduğunu düşünüyor.

Yüzde 59’u hayatı boyunca kendini genç ve hayat dolu hissediyor.

Yüzde 84’ü kendisini yaşıyla tanımlamıyor.

Şimdilerde bazıları için “Gençlere taş çıkartıyor” sözünün çok sık kullanımı işte hep bu Perennial kadını olmak yüzünden....

Otun festivali

Alaçatı'da geleneksel ot festivali başladı.

Organizasyonun ilk günü perşembeydi ve alışıldığı üzere ortalık sakindi. Bu yıl stand sayısı her zamankinden çok daha fazla.

Adı ot ama ot dahil yok yok...

Akşam üzerine doğru bir uğrayalım, ön teftiş yapalım dedik.

Cibeze, turp otuna, sarmaşığa, enginara daldık...

Standların büyük bir bölümü boştu, diğerlerinde de toplanma telaşı vardı. Şaşırdık...

'Niye ki” diye sorduk esnafa... Saat 18.00'a kadarmış izinleri... Haklı gerekçe nedir merak ettik. Sezon henüz açılmadı, kalabalıklar ilçeyi basmadı, saat dilimi daha esnek olamaz mıydı ki?