Geçmiş yıllarda adı Paf ligi olan bir lig vardı. Profesyonel maçlardan önce genellikle aynı sahada oynanırdı. Maça biraz erken gidenler tek biletle iki maç seyredebilirdi; önce paf maçı, sonra esas maç… İki film birden seansları olurdu ya eskiden sinemalarda… Onun gibi bir şey işte…

Neydi gaye paf liginde? Azıcık statüsünden bahsedeyim; sadece süper lig takımları, süper lig olmadan da 1.lig takımları, mutlaka bir paf takımı kurmak ve bu lige katılmak zorundaydılar. Maksimum 19 yaşında futbolculardan kurulu olmalıydı bu takım… Sadece 20 yaşında bir kaleci kontenjanına izin vardı büyük olarak… Yabancı mı? O da ne? Paf liginde yabancı oyuncu oynatmak yasaktı. Zaten A Takımlarda da özellikle Anadolu kulüplerinde çok sayıda yabancı futbolcu oynamıyordu o yıllarda…

Türk futbolu hem para ölçeğinde, hem tesisleşmede hem de bizden daha başarılı ülkelerin başarı düzeylerine yaklaşmada hızlı adımlar atmaya başlayınca, PAF liginde de değişiklikler oldu. Önceleri teknik adamlar ve yöneticiler rezerv ligden dem vurmaya başladılar. Haklıydılar kendilerine göre!

Şöyle ki; eskiden takımlar, antrenman kadrosu dahil, on sekizi bulamıyorlardı. Her anlamda daha fazlasını isteyince, bu on sekiz rakamı, yıllar içerisinde yirmi sekiz, otuzlara kadar çıktı. Ama siz bir müsabakaya on bir kişi ile çıkıyor, maç esnasında da üç kişiyi değiştirebiliyordunuz. Bu da bir hafta içerisinde sadece on dört oyuncunuzun maç formunda kalmasını sağlıyordu. Hadi diyelim ki; bir, iki varyasyonunuz var… Bütün ligi on altı, on yedi futbolcu ile bitiren bir takım olmamak için diğer oyuncularınıza da şans vermeliydiniz. İşte burada rezerv lig devreye girecekti. Türkiye’mizde oldu mu? Hayır! Bu arada, rezerv lig veya yaş sınırı olan benzerini, gençlerin forma şansı bulabileceklerine inandığım için desteklediğimi belirtmeliyim.

Ama paf ligi yerine önce A2 ligini, kısa bir zamandan sonra da U21 ligini monte etti federasyonumuz. A2 liglerinde de amatörler için yaş sınırı vardı ama profesyonel futbolcular için yaş sınırı yoktu. Paf ve A2 ligleri tarih olurken, sadece Süper Lig değil, 1.Lig temsilcileri de U21’e katılmak, takım kurmak zorundaydılar. U21’in statüsü biraz daha esnekti. Yaş sınırı adındaki gibi yirmi birdi. Ama yaşı büyük üç sporcuyu oynatabiliyordunuz. Hatta yaş kriterleri uygun olan üç de yabancı atabiliyordunuz içlerine… 21’den büyük kontenjanı da dahil üstelik…

Ne mi oldu? Bu yıldan itibaren U21 ligi de tarih oldu. Ülkemizdeki profesyonel takımların, A takımları dışındaki en büyük yaş grubu takımları artık U19… Yani on dokuzuna gelmiş bir futbolcu daha da yükselemezse ve diğer ekiplerin dikkatini çekemezse muhtemelen ya futbolu bırakacak ya da yerel amatör liglere dönecek. Bir futbolcunun, U20 adında bir ligi olmadığı için U19’dan sonra oynaması gereken yer ya A takım ya da amatör ligler… A takıma çıkmak da çok zor olasılık! Özellikle de bu kadar yabancı enflasyonu varken… Başka takımlara transfer de o kadar kolay değil! Tam bir cadı kazanı ortalık!

Amatörlerde de aslında bir eksiklik, bir terslik var; U17 liginden sonra U18 ligi yok! Orada da U19’a geçiyorsunuz. Üstelik sistem; spor yaparak para kazanma mantığını, çocuklarımıza kazımaya çalıştığı için, oynamaktan, takıma girmekten ümidini kesen futbolcu, spor yapmaya devam etmiyor. O gençleri oynatmaya devam edeceğimiz, daha fazla oynamaya yönlendireceğimiz yerde, sayılarının azalmasını istiyor gibiyiz! Bu halimizle de izliyor gibiyiz!

Doğru bir hesaba vurursak; oynamaya devam edecek sporcu sayısını önce on yedisinde, sonra da on dokuzunda neredeyse yarıya düşürüyoruz. Neden? Biz Brezilya mıyız? Amerika mı? Yoksa Çin mi? Oyuncumuz çok da, bizim mi haberimiz yok?

Dipnot; “Az eli aşta gör, çok eli işte gör.” Atasözü.