Bir iş yapacaksınız, önce neyiniz var, neyiniz yok diye bakarsınız. Paranızı, konu hakkındaki bilginizi ölçer tartarsınız. Turizmde de öyle. Hakkıyla turizm yapmak isterseniz, öncelikle sahip olduğunuz değerleri masaya yatırırsınız. Gastronomi kültürü de bunların en önemlilerinden...

Ülkemizde turizmin hali içler acısı. Milyonlarca turist gelsin, ama sadece gelsin. Ne getirir, ne götürür bunu hesaplayan yok. Ülkemizin kaynaklarını yabancı yatırımcılara üç kuruşa sunuyoruz. Adamın kendi ülkesi değil ki, korusun kollasın. Kısa zamanda para kazanmak, canı isteyince de çekip gitme özgürlüğü var. Ama bu ülke bizim, bizim gidecek başka yerimiz yok.

Bu nedenle değerlerimizi iyice öğrenip, katma değeri yüksek turizm yapmak birinci hedefimiz olmalı. Turizmde “en ucuz” ülke olmakla övünen kaç millet var dünyada. Ama biz turizmden kazandığımız parayla değil, getirdiğimiz çok sayıda ucuz turistle övünen milletiz. Yazık ki ne yazık.

TURİZM ÜNİVERSİTESİ

İlkel turizmden yüksek turizme geçmek pek çok şeyi gerektiriyor. Başta eğitim. Hem genel bir eğitim, hem de konularında uzmanlaşmış eğitim. Neden bir Turizm Üniversitesi yok. Turizm ülkesi olmakla övünüyoruz. Ama birkaç fakülte ve bölüm dışında ciddi turizm eğitimi veren kurumumuz yok. Bir “Turizm Üniversitesi” bünyesinde, otelciliğin bütün branşları, seyahat acenteciliği, ulaşım, turist rehberliği gibi uzmanlık alanları eğitimi neden verilmesin?

Gelelim gastronomiye. Yemek içmek insanın olmazsa olmazı. Başlarda bunu karın doyurmak ve hayatta kalabilmek için yaparken, sonraları lezzet, lezzetten keyif alma, sosyalleşme ve rehabilitasyon için yapmaya başlamış insan oğlu. Elemini, derdini bırakmış sofralarda, sohbetlerle bilgilenmiş, özlem gidermiş, neşelenmiş. Yani insanın yaşamında yeme-içmenin rolü büyük. Sonra sağlık kaygısı başlamış. Tıbbın ilerlemesi ile insanlar daha geç ölümle tanışır olmuş olmasına da, bu sefer “sağlıklı yaşlanmak” önem kazanmış. Öyle ya, yaşamak demek sadece nefes alıp vermek değil ki. Sağlığın iyi değil, adeta işkence çekiyorsun ve yaşıyorsun. Buna yaşamak denirse. İşte tam burada da sağlıklı beslenmenin, sağlıklı yaş almaya ne kadar büyük katkısı olduğu ortaya çıkıyor. Turizmde ekonomik durumu iyi olan insanların tatil tercihlerinde, sağlıklı mutfak çok önemli bir çekim unsuru olabilir.

GASTRONOMİ TURİZMİ SEMİNERİ

Geçtiğimiz günlerde İzmir’de ülkemizde ilk olarak bir seminer yapıldı. Ege Gastronomi Turizmi Derneği ülkemizin yeme-içme kültürünün turizmde nasıl kullanılabileceğini içeren 'Gastronomi Turizmi Semineri' düzenledi. Çok ilginç konular, birbirinden değerli uzman konuşmacılar tarafından anlatıldı ve katılımcılar tarafından ilgi ile izlendi. On iki bin yıllık bir yerleşik kültüre sahip Anadolu’nun dünyanın en önemli yeme-içme kültür birikimine sahip olması da doğal değil mi? Ülkemizin turizmde kullanabilecek en önemli özelliklerinden biri olan gastronomi zenginliğini, bırakın yabancıları bizler de yeterince tanımıyoruz. Örneğin İzmir’in liman ve göç kenti olmasından kaynaklanan, 8 bin 500 yıllık birikime dayanan yemek kültürünün atıl bırakılması İzmir adına büyük bir kayıp.

KİTAP OLACAK

Bu değerlerin ortaya çıkartılması, parlatılması, katma değeri çok yüksek olan gastronomi turizmine yönelik değerlendirilmesi için planladığımız seminer tam da buna katkı sağlamayı amaçladı. Çeşitli oturumlara konuşmacı olarak katılacak akademisyenler, uzmanlar, yeme-içme sektörü profesyonelleri bu konulardaki bilgilerini ve görüşlerini paylaştı. Özellikle de daha sonra gastronomi turları planlayacak seyahat acenteleri ve konukları gezdirecek rehberlerin yerel yeme-içme değerlerimiz konusunda bilgilenmesinde büyük katkıda bulundu. Oturumlarda yapılan konuşmaların görüntü kayıtları daha sonra da izlenmek üzere videoya alındı. Ayrıca konuşmalar deşifre edilerek kitap haline getirilecek ve ilgili kurum ve kişilerin bilgilendirilmesinde kalıcı bir katkı sağlayacaktır.

SHOW-SHOW-SHOW

Gastronomi Turizmi Semineri önemli ve somut bir adım. Ciddiye alan aldı. Almayan Gastromi Show(!) larına ana sponsor oldu. Gastronomi alanında kendi şehrinde olan ciddi bir oluşumu desteklemek yerine, İstanbul’daki “körlerle sağırlar, birbirini ağırlar” aktivitesine destek vermenin mantığını anlayabilmiş değilim. Üstelik bu aktivite önce onlara teklif edilmişken.

Peki kim destekledi bu çalışmayı? Karşıyaka Belediyesi ve onun yeme-içme kuruluşu Kent A.Ş. Başından sonuna kadar, önümüzden arkamızdan dolandılar, daha ne yapabiliriz diye. Karşıyaka Belediye başkanı Dr. Cemil Tugay bir konuşma yaptı ve böylesi önemli bir toplantıya ev sahipliği yapmanın kendileri için bir onur olduğunu söyledi. Kent A.Ş. yöneticileri de tüm olanaklarını sonuna kadar katılımcıların hizmetine sundu. Sonradan toplantıda yapılan konuşmaların kitap olarak basılması ve öğrenim kurumları ile turizm paydaşlarına dağıtılması da cabası.

AVRUPA İŞİ BİLİYOR

Bir Fransa, İtalya, Belçika, İspanya bizimle zor kıyaslanacak mutfakları ile gastronomi turizminden büyük gelirler elde etmeyi başarabiliyorlar. Biz ise bu konuda çok zayıfız. Ancak istediğimiz zaman da, en büyük işleri başarabilecek bir milletiz. Peki neden yapmıyoruz, yapamıyoruz? Söyleyeyim; çünkü kolaycıyız, kopyacıyız. Üstelik kötü örnekleri kopyalıyoruz. Bir de kısa zamanda köşeyi dönme saplantımız var. Birkaç nesilde ortaya çıkmış değerleri, biz birkaç yılda yapıverelim istiyoruz. Öyle olunca da sonuç ortada.

GÜNEYDOĞU İYİ YOLDA

Mezopotamya dünyanın en eski kültürlerine ev sahipliği yapmış, yapmaya devam ediyor. Dolayısı ile gastronomi konusunda da ciddi ilerlemeler içinde. Eskiden çok basit şekilde sunulan bölgenin yemek kültürü, şimdilerde konaklarda, nezih ortamlarda, o lezzetlerin hak ettiği şekilde sunulmaya başlandı. Sonuç pek çok restoranda 2-3 hafta öncesinden yer ayırtmazsanız, yemek yeme şansınız yok. Geçtiğimiz hafta Avusturyalı bir hekim çiftle bir haftalık Anadolu turu yapan rehber arkadaşım Osman Ünal, Güneydoğu’daki Gastronomi Turizmi alanındaki gelişimi anlata anlata bitiremiyor. Osman aynı zamanda Ege Gastronomi Turizmi Derneği'nin üyesi ve dernek bünyesinde yapılan seminerlerde de eğitimler aldı. Bu bilgiler eşliğinde yaptığı turların ne kadar zenginleştiğini, konukların ne kadar memnun kaldıklarını üzerine basa basa söylüyor.

DARISI EGE'NİN BAŞINA

Ege’nin kadim mutfak kültürü üzerine çalışan pek çok değerli insan var. Hatırı sayılır girişimler de bulunuyor. Ancak yumruk hep birlikte aynı noktaya vurulmuyorsa, ses getirmekten uzak kalır. Gaziantep bu işi başardı. Çünkü Büyükşehir Belediyesi buna yoğunlaştı, insanları, kurumları, işletmeleri etrafında topladı. Önemli olan ağacın gövdesi olmak. Bu görev de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düşüyor. Tunç Başkan vizyon sahibi. Ama bilenlerle çalışmaktan çok, güvendiği insanlarla çalışmayı tercih ediyor. İyi insan olmak, güvenilir olmak tabi ki önemli özellikler. Ancak yerel kültürü tanıyan, turizmi bilen danışmanları eksik.

Belediye ağacın gövdesi olacak, köklerden güç alacak, dallar da o şekilde gelişip yeşerecek. Gaziantep mutfağın başkenti ise, İzmir de sağlıklı mutfağın başkenti. Deniz ürünleri, yenilebilir doğal otları, sağlıklı sebze yemekleri, deniz ürünleri ile herkesin özlem duyduğu mutfağa sahip. Önceden rezervasyon yapmadan yer bulamayacağınız, yerel mutfağımızı en iyi şekilde temsil eden restoranlarla donanmış bir gastronomi şehri hayal ediyorum. İzmir bunu kolaylıkla yapabilir. Bunun için her şeyi var. Ama bir lokomotife ihtiyacı var, sevgili Tunç başkanım.