Bilindiği gibi, küresel ekonomik ve siyasi sorunların çözümünde Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlarının yanında önemli platformlardan birisi de G7 Liderler Zirvesi… Bu sene, Almanya'nın Bavyera eyaletindeki Elmau Sarayı'nda 26-28 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Artık adına ironik olarak şaka ile karışık “Modası geçmiş ülkeler grubu” diyor bazı yorumcular. Çünkü somut bir sonuç ya da karar son zamanlarda ortaya konamıyor, ne yazık ki..

Esasında G8 idi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonra Rusya'da 1998 itibari ile resmi üye olarak alınmıştı ama bu ülke tarafından Kırım Yarımadası'nın ilhakı bu süreci bitirdi. G7, dünya nüfusunun yüzde 10'u G7 ülkelerinde yaşıyor ve yaklaşık bu 800 milyon kişi, dünyanın zenginliğinin yüzde 40’ının paylaşıyor (küresel gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yarısı). Doğal olarak da global finans sistemi onların kontrolünde.

Zirve Almanya’da yapılıyor çünkü zirvenin dönem başkanı Almanya ve yeni şansölye Schulz, bu zirveye çok önem veriyordu. Protesto gösterileri ve güvenlik gerekçesi ile Schengen protokolleri askıya alındı ve 30 bin Alman polisi görevlendirildi. Almanya, bu zirve için 'iklim krizi', 'sürdürülebilir dünya', 'ekonomik istikrar ve dönüşüm', 'sağlıklı yaşam', 'daha iyi bir geleceğe yatırım' ve 'çok taraflılık' temalarındaki beş ana konu için hazırlıklarını yaptı. Ancak gerek pandeminin henüz sona ermiş olmaması hem de Rus-Ukrayna savaşının başta enerji ve gıda olmak üzere ortaya çıkardığı sorunlar, diğer tüm konuları önemsiz hale getirdi. Geçen zirve daha somut hedeflere odaklanmıştı, "hepimizi gelecekteki salgınlardan koruyabilecek daha güçlü bir küresel sağlık sistemi" mottosu ile Kovid'e karşı mücadele ele alınarak, küresel salgının maliyeti karşılanmaya çalışılmıştı! Ne karar alındığını merak eden okuyucularım için yazayım: Küresel şirketlerin vergilerinin arttırılarak bir fon oluşturulması önerilmişti!

Rusya-Ukrayna savaşı ve Putin’e yönelik yaptırımlar, enerji fiyatları ve güvenliği, Çin ve yüksek enflasyon G7 Zirvesi gündeminin en dikkat çeken oturumları oldu. G7, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in 2013'te başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi planı için bir alternatif oluşturarak şimdiye kadar 400 milyar dolar fon ayırdığını belirtmesi ilginçti. Çünkü dünyanın en büyük nüfus ve ekonomi potansiyeli oluşturan Çin ve Hindistan ile organik bağının halen kurulamamış olması, G7 için en büyük eleştiri noktalarından.

G7 zirvesinin sonunda yayınlanan bildiride, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji, gıda güvenliği, iklim, pandemi, İran, Çin ve Rus petrolü konularına değinilerek, somut olmaktan ziyade dostlar alışverişte görsün babında edebi bir metin kaleme alınmış!

G7’nin hemen ardından liderler, İspanya'nın başkenti Madrid'de yapılan NATO Zirvesi'ne geçtiler. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, açılış konuşması ile var olan durumu tespit etti ve düşmanları(!) açıkladı: “Bu zirvenin daha tehlikeli ve rekabetçi bir dünyada, önemli kararlara imza atacağı şüphesiz,Rusya ve Çin gibi otoriter rejimlerin, hukuk temelli uluslararası düzeni alenen tehdit ettiklerini görüyoruz.”

Ama akıllarda kalan, Finlandiya ve İsveç’in birliğe davet edilmesi gibi maddeler görüşülürken, ülkemizin bu ülkelere yönelik güvenlik endişelerini gidermeye yönelik toplantıların yoğunluğu oldu. Neyseki, görüşmeler sonrasında gerekli güvenceler verildi ve ‘veto’ hakkımızı kullanmadık.

NATO Zirvesi'nin davetli ülkelerinin profili ki Güney Kore ve Japonya hemen dikkati çekmekte, NATO’nun Asya-Pasifik coğrafyasında benzer bir birlik mi tasarladığını akla getirdi. Ancak zirve sonuç bildirisi bu konuyu hafif betimlemelerle geçiştirdi: ‘Bu ülkelerin katılımı, ortak güvenlik öncelikleri karşısında işbirliğinin önemini gözler önüne seriyor.”

Sonuçta, pandemi ertesi yeni bir Dünyanın inşasını kurgulamak gerekli iken, Avrupa’nın tam ortasında devam eden Rus-Ukrayna savaşının trajedisi ve küresel ekonominin resesyona doğru görülmemiş bir hızla gitmesi, artı olarak küresel gıda ve enerji krizinin derinleşmesi, liderleri afallatmış görünüyor!