1789 Fransız İhtilali sonrası II. Mahmut, Devlet-i Aliyye ile Avrupa arasındaki karşılıklı ilişkilerde ek bir kanal açmak ve yapmakta olduğu reformlar çerçevesinde devlet idaresinin görüşlerini yansıtabilecek resmi bir yayın gerekliliği ile Fransızca ve Türkçe basılacak Takvim-i Vekayi adında bir gazete çıkarılmasını emreden bir fermanı içeren Hatt-ı Humayun’u imzalamıştır ki; bu gazete daha sonraları Cerîde-i Resmiyye adıyla devamlılık gösterecek ve Cumhuriyet döneminde Resmî Gazete adıyla yayın hayatına devam edecektir. O dönem öncesinde bile, Fransız Elçiliği bünyesinde Bulletin de Nouvelles ve Gazette Française de Constantinople ismi altında değişik yayınlar basılıyordu (1797).

İzmir’de de Monsieur Alexandre Blacque ve Charles Tricon tarafından Smyneen ve Le Spectateur Oriental (Journal Commercial, Politique et litteraire) gazeteleri yayına başlamıştı.

***

Alexander Blacque 28 Ekim 1792 Paris doğumlu. Babası gibi hukuk tahsili yaptı. Babası Kral XVI. Louis taraftarlarındandı ve sürekli savunduğu kral idam edilince ailesini önce Marsilya’ya götürdü, arkasından da İzmir’e gelerek Osmanlılar’a sığındı. İzmir’de Fransız tüccarlarının işlerini koordine eden yetkin bir iş adamı oldu. Oğul Blacque de babası ile çalışırken, Yunan isyanının Ege sularında ticareti olumsuz etkilemesi yüzünden önce Roux adlı Fransız’ın çıkardığı Le Spectateur Oriental gazetesinde makaleler yazmaya başladı, ardından da matbaayı satın alarak gazeteciliğe adım attı. Gazetesi, Osmanlı Devleti'nin savunucusu niteliğindeydi ve Avrupa’nın Yunan isyanı ile ilgili iki yüzlü tutumuna sert eleştiriler getirmekteydi: “...Yunanlılar heyecan içinde gösterilerini yaparken Türklere karşı nefret hislerinin şiddeti gittikçe artıyor… Avrupa ‘hürriyet’ adı altında en utanç verici aşırılıkları, en derin ahlaksızlıkları cesaretlendiriyor…” şeklindeki yayınları ve özellikle geçmişte Rus İmparatorluğu'nun dışişleri bakanlığını da yapmış olan Kont ünvanlı, Yunan Geçici Devlet Başkanı Komis Yannis Antonios Kapodistrias ile ilgili yazdıkları, Yunan ve Rusları, oldukça rahatsız etmişti. O dönemde tüm dünyadan gizlenmek istenen Mora Yarımadası'nda sürdürülen Türklere karşı tarihin görmediği bir mezalimdi. William St Clair bu katliamlara şöyle yazacaktır:

“Yunanistan Türkleri kendilerinden sonra çok az iz bıraktılar. Onlar ansızın ve tamamen 1821 yazında yok oldular. Bu yok oluş, tüm dünyanın gözlerinden uzak oldu ve arkalarından ağlanmadı. 20 binden fazla yaşlı, erkek, kadın, çocuk Türk; kendi komşuları Yunanlar tarafından birkaç hafta içinde öldürüldüler. Bu katliam acımasızca ve tereddütsüz hayata geçirildi. Olayların başlamasından önce nüfus tahminlerine göre, Mora ve Orta Yunanistan'da 63.615'i Türk olmak üzere toplam 938.765 insan yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde Türklerin tamamı öldürülmüş veya yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda bırakılmışlardı.”

***

Ana kara ve Ege adalarındaki Yunan isyanı ile bu isyanı destekleyen Fransa, İngiltere ve Rusya’ya karşı yoğun eleştiriler yöneltmeye devam eden Alexandre Blacque, hala bir Fransız vatandaşı olduğu için Fransız elçisinin kararı ile matbaasına el konulup kapatıldı ve tutuklanarak Fransa’ya gönderilmesi için de İzmir Körfezi'nde bulunan Fransız Donanması'na ait La Pomone gemisinden gelen 30 deniz erince fırkateyne hapsedildi. Ama Fransız tüccarlarından Salzani, 10 bin franklık kefaleti tedarik ederek, Blacque’in hürriyetine kavuşmasını sağladı. Serbest kalan Blacque, bu sefer de Journal de Smyrne isimli gazetenin yayımına başlayarak, aynı çizgisini korudu. Ama 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı'nın da etkisiyle İzmir ticaret hayatının gerilemesi maddi imkanlarını zayıflatmıştı. Bu sırada Babıâli’ye karşı da sempatisi bilindiğinden kendisine II. Mahmut’un Takvim-i Vakayi projesi sunuldu, böylece Le Moniteur Ottoman Babıâli’nin görüşlerini ve politikasını yansıtan Takvîm-i Vekâyî’nin Fransızca versiyonu olarak yayın hayatına başladı (1 Kasım 1831).

1836 yılına kadar sürdürdüğü bu çalışmalarına, oğlu Edouvard Blacque’in tahsilini sürdürmesi için Fransa’ya gitmek amacı ile ara verdi. Ancak yolda Malta’da kuşkulu bir şekilde ani olarak öldü. Yunan ve/veya Rus ajanlarca öldürüldüğü söylentileri dolaştı ortalarda. Oğlu, 1824 İzmir doğumlu Edouvard, Fransa’daki tahsilini Osmanlı bursu ile tamamladı ve İstanbul’a dönerek dışişlerinde kariyer yaptı ve değişik görevler sonrası  Osmanlı'nın ilk Amerika elçisi oldu. Emekliliğini Büyükada’da geçirdi ve 1895 yılında vefat etti.

Sonuç olarak hem İzmir’de ilk matbaayı kurup, ilk gazeteyi çıkaran hem de her zaman Türk çıkarlarını savunmuş olan bu asil insanı minnetle anıyoruz. Belki başta Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere ilgili kuruluşlar onların ismine bir anıt ya da bir ödül tanımlayarak onurlandırma duyarlılığını gösterirler. Ruhu şad olsun.