Coşkuya, gaza, dolduruşa gelmeden bir adım geriye çekilip bakıldığında, manzara sanılanın ötesinde vahamet arz ediyor. FETÖ adlı yobaz “teşkilat”, tarihin tüm illegal yapılarına rahmet okutacak bir toplaşmadır, bunda tartışılacak hiçbir şey yok. Ancak bu toplaşma hakkında yıllardır söylenenlere, yazılan onlarca kitaba, bağıra çağıra yürüdükleri yollara, yarattıkları algıya ve nihayet utanç verici kanlı teşebbüslerine bakıldığında, insan demeden de duramıyor: “Her şey o kadar aleniydi ki, kimse bir şey göremedi!” İşin retoriğine kaçıp, lafazanlık etmenin alemi yok. Durumu, örneğin TSK’dan ihraç edilen kumpas mağduru Yarbay Karslıoğlu’nun şu sözleri tokat gibi özetliyor: “FETÖ tehlikesini anlatmak için, Genelkurmay önünde kendimi yakmadığım için özür dilerim!” Bu yazıda meramımız başkadır, ama üç günde ortaya çıkıveren belgeler, yaratılan ve yaratılacak bilgi kirliliğinin arasında okuduğumuz gerçekler, planlar şemalar haritalar, sekiz on günde toplumun her kesiminden toplanıveren on binlerce “şüpheli”ye, kapatılan teşkilat yuvalarına bakıverince, nasıl sormazsınız: “Daha önce nerelerdeydiniz?” Bu belirlemeler, saptamalar, irdelemeler ve sorular elbette bitmeyecek. Dedik ya, bizim meramımız, hadisenin başka ve bize göre en yakıcı yerlerinden birine dairdir.
Başbakan Yıldırım, kalkışmanın hemen ertesinde şunları söyledi, üstünde durulmadı: “Bunu bir fırsata çevireceğiz!” Geçen hafta, bu sözü konuşacağımızı söylemiştik. “Fırsat” derken ne demek istenmiştir ya da bizim “fırsat”tan anladığımız nedir?
Bırak içine binmeyi, uzaktan görsen başını döndürecek teknoloji harikası F-16’yı kullanacak beceriye, zekaya ve müthiş bir eğitime sahip olacaksın, ama cebinde okunmuş ve kim bilir ne anlatan şifreli “1 dolar”la, yobazın emriyle uçağa atlayıp, milleti tarayacak, ülkenin simgelerini bombalayacaksın… Şöyle ya da böyle dirsek çürütüp profesör falan olacaksın, ama dört kelimeyi bir araya getiremeyen fıldır gözlü bir cahili, mahalle-üniversite “imamı, ağabeyi, kılı tüyü” olarak kabullenip ağzının içine bakacaksın… Dekan, hatta rektör olacaksın, artık kimlere selam gönderiyorsan, kanlı kalkışmaya tepkini “Bu Allah’a karşı bir darbedir” deyip işin içinden çıkacaksın… Bu ülkenin en büyük kentine belediye başkanı olacaksın, “görünürlük” adına türlü gösteriler yapıp, işi “Hainler Mezarlığı” gibi akıl almazlıklara vardıracaksın… Hiç biter mi, bu kez de başkent belediye başkanı olarak işi “üç harfli cinlere” bağlayıp, herkese fark atacaksın… Bir kuvvet komutanı olarak, bu kanlı girişimin kodlarını doğru okuyup düzgün biçimde anlatmak varken, başına gelenleri “Yunanlıların eline düşseydim, bunları yaşamazdım” diye açıklamaya kalkacak, bu saçmalığının uluslararası alanda nelere yol açacağını, diplomatik ilişkileri ne hale getireceğini, halklar arasında nasıl konuşulacağını düşünmeyeceksin… Sıkıldım, gerisini 15 Temmuz’dan bu yana yazılanları okuyarak, söylenenlere bakarak, televizyonlardaki garabetleri izleyerek, siz getirin. Getirin ki, fotoğrafımız daha da netleşsin.
Sistemin haline, FETÖ’den yana ağlaklığını, kalemşorluğunu, silahşorluğunu göstermişlere, Abant’larda, sözüm ona Türkçe Şenlikleri'nde övgü düzenlere, insanların hayatlarını çalmak ve bir ülkeyi dönüştürmek için kürsülerde, makamlarda, mevkilerde elinden geleni ardına koymayanlara bakınız. O kadar zor değil, Bizimki şu son sekiz on günden, öylesine bir seçmedir. Darbecisini yerden yere vurmak çok kolay ve bunu en iyi “rüzgar gülleri” biliyor ve yapıyor. Evet, Sayın Yıldırım “Bunu bir fırsata çevireceğiz” dedi. Bizce ilk adım, “insan ve toplum” olarak nereye ve nasıl sürüklendiğimizi görmektir. Haftaya sürdüreceğiz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı CHP manifestosunu ve öteki muhalif itiraz ve görüşleri okursanız, düşünce üretmek ve paylaşmak kolaylaşacaktır.