Şener Şen'in hâsılat rekorları kıran filmlerindedi; "Eşkıya". 1996'da vizyona girmişti. Diğer oyuncuları; Uğur Yücel, Şermin Hürmeriç, Kâmran Usluer'di. Keje'nin (Şener Şen) hapse girmesine neden olan arkadaşından intikam alması, konusuydu. Filmin bir sahnesinde usta müzisyen Erkan Oğur, İzzet Altınmeşe'nin derlediği "Fırat'ın Suyu Akar" türküsünü çalıp söylüyordu:

“Şu Fırat'ın suyu akar, serindir

Ölem ölem derdo ölem akar serindir

Yarimi götürdü (anam) kanlı zalimdir

Ölem ölem kanlı zalimdir....”

****

Fırat; Güneybatı Asya'nın en uzun ırmağıdır. Kaynağı, Türkiye'dir. Nehir, Erzincan ilçesinin Aykurt beldesinden doğmuştur. Irak’ta Dicle ile birleşir, Şatt’ül Arab’ı oluşturur ve Basra Körfezi’ne dökülür. Fırat nehri sadece ülkemiz için değil tüm Ortadoğu için büyük öneme sahiptir. Çünkü Fırat, bölgeye hayat verir. Bu iki nehir; Fırat ve Dicle bereketli, kadim topraklar olan Mezopotamya'yı oluştururlar. Fırat Nehri de tıpkı Dicle gibi Mezopotamya'nın can damarlarındandır. Muhteşem bir su toplama havzasıdır. Fırat ve Dicle için bölgenin 'şahdamarı' tanımı da yapılır. Fırat hırçındır, Dicle ise sakindir... Özellikle Güneydoğu Anadolu'da birçok erkeğe çocuğa "Fırat" adı verilirken kız çocuklarına bölgenin bir diğer nehri olan "Dicle" ismi konulur. Nehir, romanlara ve şiirlere de konu olur sık sık.

****

“2004 yılında Fırat kıyısında koyunlarını otlatan Birecikli Ali Demir, bir bilge edasıyla şöyle diyordu: Bu su kutsaldır, Allah'ın suyudur; şifalıdır. Bu suyu içen hastalanmaz. Yaşam suyudur. İnsana direnç verir. Dedelerimizin dedesi bu suyu içti. Şimdi biz içiyoruz. Bizden sonrada çocuklarımız, çocuklarımızın çocukları içecek. Çünkü bu su Mezopotamya'nın kutsal suyudur. Ne kadar baraj yapılırsa yapılsın, bir ayda doldurur. Bu Fırat'tır (Ferat da derler yörede). Nehirlerin Sultanı. Bolluk ve bereketin adı. Hiç biter mi? İnattır, hırçın ve deli doludur. Bak nasıl hızlı ve serin akıyor. 77 yaşında, bir Fırat çobanı. Dört-beş yaşlarında başladığı çobanlığı bir ömür yürüten ve Fırat'a sevdayla bağlanan bir insan.

Ve şöyle diyordu: Her sabah gün doğmadan Fırat kıyısına inerim. Binbir çeşit ot ve bin bir çeşit çiçeğin kokusunu ciğerlerime çekerim. Ve Fırat'ın akışına kendimi kaptırır, uzaklara dalar, giderim. Hiç yorulmam. Bazen gece de kalırım. Fırat'ın ışıltısı geceleri çevreyi aydınlatır. Bir çıra gibi, bir lamba gibi yoluma ışık olur. Gece gündüz buradayım. Ve Fırat'a sevdalıyım. Bu serinlikten ve ışıltıdan vazgeçmem. Çünkü kurtla kuzu bu kıyılarda birlikte yaşadılar.”

(Belgesel fotoğrafçısı Şeyhmus Çakırtaş'ın “Mitolojiden Jeopolitikaya Fırat Nehri” başlıklı yazısındandır alıntı)

***

Mısır uygarlığı için Nil Nehri ne kadar önemli ise Mezopotamya için de Fırat o kadar önemlidir. Anlatılır ki, çok eskiden Fırat kıyısında doğum yapan kadınlar çocuklarını sularıyla üç kez yıkarlarmış. Kötülüklerden ve hastalıklardan korunacağına inanılırmış. Ve bu çocukların birer kahraman olacağına kanaat getirilirmiş...

Şimdi sıkı durun! Efsanelere, öykülere, romanlara, sinema, tiyatrolara, şiirlere konu olan, “Türkiye’nin en büyük su rezervi” Fırat zehirlendi! 21 Haziran’da Erzincan-İliç’te siyanür akan borulardan birisinin kırıldığı ve 20 ton siyanürün Fırat Nehri'ne aktığı -iddiaya göre- jandarma tutanağına yansıdı. Altın madeni Kanadalı şirket ise 8 kilo siyanür döküldüğünü öne sürdü açıklamasında, işletmeye ise 16 milyon 441 bin lira idari para cezası kesildi (!) Şimdi Fırat’ın suları, Yaşar Kemal’in hikaye kitabının adı gibi; “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana!”

Bir farkla; zehir akıyor zehir!..

Fırat Fırat olalı -gerçekten- böyle zulüm görmedi. Ne yazık ki; ilkim krizinin yaşandığı günümüzde bedeli, insanlık için, ülkem için büyük olacak…