1974 Yılı, Temmuz ayının sonları. Henüz çiçeği burnunda  bir yıllık TRT muhabiriyim.Yaklaşık bir aydır Kıbrıs ile yatıp, Kıbrıs ile kalkıyoruz.

Ada'da Nikos Sampson adlı EOKA tedhişçisi, Yunan cuntasının desteği ile  darbe yaparak Cumhurbaşkanı Makarios'u devirmiş, Türk toplumunu yok edip Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamaya çalışıyor.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, her türlü diplomatik yolları deneyerek garantör devlet temsilcileriyle görüşüyor.Sonuç yok,tek yol müdahale.

Öyle de oluyor.20 Temmuz 1974 günü ordumuz Kıbrıs' a çıkıyor. Ecevit tarihi açıklamasını yapıyor;

"Biz aslında savaş için değil,barış için ,yalnız Türklere değil,Rumlara da barış getirmek için Ada'ya gidiyoruz."

Biz yayıncılar için de seferberlik başlıyor.Günlerce geceli gündüzlü çalışıyor, harekatı hem hükümet açıklamalarından hem de yabancı radyolardan izliyor, haberleştiriyoruz.

Çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken şehitler veriliyor, yaralılar cephe gerisine getiriliyor ve karşılıklı esirler alınıyor.Türkiye'nin aldığı Rum ve Yunanlı esirler Adana Cezaevinde oluşturulan esir kampına getiriliyor.

Adana Esir Kampı'ndaki esirlerle röportajlar yapmak ve kampın görüntülerini almak üzere Adana'ya gönderiliyorum.

Yerli ve yabancı kalabalık bir basın grubu olarak Kampa giriyoruz.

Daha önce filmlerde izlediğim esir kampı görüntüleriyle karşılaşacağımı umuyorum.Daha kapıdan girerken yanıldığımı anlıyorum.Tertemiz bir giriş bölümünden sonra gayet bakımlı koğuşlarda buluyoruz kendimizi.Ranzalar tertemiz ,çarşaflar pikeler bembeyaz. Adeta bir lüks otel havası buluyoruz kampta.

Kamptaki 385 esirin yalnızca 93'ünün Rum Ulusal muhafız ordusuna bağlı olduğunu öğreniyoruz.Geriye kalan 292 esir EOKA tedhiş örgütüne bağlı çeteciler. Bunların hepsinin sivil kıyafetli oluşu gözümüzden kaçmıyor.

Çok sayıda esirlerle görüşüyor, röportajlar yapıyoruz.Hepsi durumlarından ,ortamdan memnun olduklarını belirtiyorlar.Beslenmelerinde ,bakımlarında hiçbir sorun yaşamadıklarını söylüyorlar.Yaralılara tıbbi müdahaleler yapılmış, sağlık talepleri de anında karşılanıyor.

Röportajları, izlenimlerimi  Ankara'ya geçip,Yurt Dışı Yayınlar olarak bütün dünyaya aktarıyoruz.

Ayni dönemde Rum kesiminde de esir kampları var.Harekat sırasında Güneyde kalmış, çoğunluğu sivil Kıbrıslı Türkler.Gelin görün ki bunlardan haber almak mümkün değil.İngiliz BBC ekibinin Yeroşibu ve Piskopi kamplarından aldığı görüntüler tam 35 yıl sonra yayınlanıyor. Neden acaba?

Nedeni şu; görüntülerde esir Türklerin aç, susuz yarı çıplak yerlerde yattıkları görülüyor. Yakıcı güneş altında perişan vaziyette, çay fincanlarína konulan yemek!eri almak için mücadele ediyor!ar. Vahşetin boyutları tüm çıplaklığıyla görüntüleniyor.

Dünya , uygar(!) ülkelerin esir kamplarındaki uygulamalarının örnekleriyle  dolu.İngilizlerin Birinci Dünya Savaşında Arabistan cephesinde Osmanlı esirlerine yaptığı işlemleri unutmak mümkün mü? Ya Amerika'nın 11 Eylül sonrası Küba'daki askeri üssünde kurduğu Guantanamo kampındaki esirlere davranışlarına ne diyeceksiniz?Aynı Amerika'nın Irak savaşı sırasında esir aldığı Iraklı esirlere yaptığı işkenceler hafızalardan silindi mi? Almanya'nın İkinci Dünya Savaşındaki toplama kamplarında, esir kamplarındaki eylemlerine ise hiç girmeyelim.

Şimdi ikiyüzlü Batı'nın efendilerine sormamız gerekiyor; Kim barbar?

İnsan haklarını, uluslararası savaş hukukunu hiçe sayan bu uygar(!) ülkelerin davranışlarını gördükten sonra,Adana Esir Kampında karşılaştıklarım benim için bir gurur vesilesi oluyor.

Kıbrıs Barış harekatının 47'ci yılında şehit olan  497 askerimize rahmet diliyor,aziz hatıralarının  önünde saygıyla eğiliyorum.Değerli okurlarımın bayramını kutluyorum.