Geçen hafta “Adalet ve demokrasi mümkün müdür?” diye sormuş, “Elbette” demiş ve eklemiştik: “ama!” Bu sihirli sözcüğü olumlu biçimde kullanmak, adalet ve demokrasi ile anlam kazanan bireysel-toplumsal hayat kalitesine ulaşmak için yapılması gerekenler bellidir. Anadolu’nun kadim birikimi, hadiseyi bin kitaba bedel biçimde özetliyor: “Sana yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma!” Yani sömürülmek istemiyorsan, sömürme. Yalanlarla kandırılmak istemiyorsan, yalan söyleme. Adaletsizlikten yakınıyorsan, adaletsizlikten medet umma. Özgürlüğüne toz kondurmak istemezken, başkasının özgürlüğünü boğma. Hakkının yenildiğini düşünüyorsan, hak yiyenlerin sofrasına oturma. Listeyi dilediğimiz kadar uzatabilir, bizi kahreden, boğan, üzen, gerileten ve hayatı çekilmez hale getiren her alana uygulayabiliriz. Ancak bu iki kavram, yalnızca olumsuzluklar üstünden kurgulanamaz ve uygulanamaz. İstemediğimizi başkası için istememek, kuşkusuz bir erdemdir, işe buradan başlamak kuşkusuz çok anlamlıdır. Ama yetmez. Bu iki kavram, kendimiz için istediğimizi başkası için de istemeye tahvil edilmedikçe, hep yarım, hep sakil, hep tamamlanmamış olarak kalacaktır.

*** 

Bunun için, öncelikle adalet ve demokrasi kavramlarının içini doldurmak, haklarında bilgi sahibi olmak, uğurlarına neler yapıldığını ve yapılmadığını, hangi bedeller karşılığında en önemli meselemiz haline geldiklerini öğrenmek ve içselleştirmek gerekir. Ruhumuzun ve algımızın zincirlerini başka türlü kıramaz, özgürleşemeyiz.O zaman insan düşünmeden edemiyor, bütün bunlar bu kadar sarih, anlaşılır, uygulanabilir durumda öylece dururken, biz hala neden bunlardan söz ediyoruz? Bu sorunun hayatlarımızı, bugünlerimizi ve yarınlarımızı örselemesi, kanatması, ülkemizin yüzünü kızartması, hafızasını bir mezarlığa çevirmesi nedendir? 

Yanıt, sözünü ettiğimiz adalet ve demokrasi eşiğinde duruyor. O eşiğin sonrasında dair niyetimizde karşılık buluyor. Bugün evlerimizden siyaset arenasına, hayatın her alanındaki feci durumumuzun, bir türlü istikrarlı bir gelişmeye yol açamıyor olmamızın, hukuktan sanata yalpalayıp durmamızın, söze ve davranışlara egemen olan şiddetin ve ikiyüzlülüğün girdabında debelenmemizin bir açıklaması olmalı.

***

Eğer gerçekliği parçalayıp, kavramları kendinize göre dönüştürüp, yaşadığınız yanılsama ve kabuller dünyasında “ötekine, farklı olana” yer vermeyip, her şeyi kendinizden başlayıp kendinizde bitiriyorsanız, iş bitmiş demektir. Artık bu noktadan sonra her şey size göre mubah, doğal ve olması gerekene dönüşür. Bu eşiği aştığınız anda, her talep, her öneri, her uyarı, her itiraz artık birer suça ve suçluya dönüşür. Suç ve suçlu saydığınız her şeyi imha etmek, en büyük hakkınız olur. Çünkü artık onlar birer terör, günah, din ve millet düşmanlığı öznesidir. Çünkü sizin etiğinizden, hukukunuzdan, nizamınızdan, algı ve yorumunuzdan başka doğru yoktur. Hayatı kendinize göre biçimleme ve dayatma hakkınızdan başka her türlü hak, müesses nizama saldırıdır ve bir biçimde hal edilmelidir, edilecektir. Değerler siz onayladıkça değer, yasalar ve uygulayıcıları sizden yana olduğu sürece saygındır çünkü.

Yalanlarınız artık yalan olmaktan çıkar. Her şeyin değeri, varlığınızı korumaya, bekanızı sağlamlaştırmaya hizmet edip etmemekle doğru orantılıdır. Hukuk size hizmet ettiği, demokrasi sizi seçtiği, etik sizi onayladığı, bilim sizi desteklediği, adalet haklılığınızı onayladığı sürece bir anlam taşıyabilir. İşte bu eşiği aştıktan sonra, bu kabullerin dışında kalan her şey sizi şaşırtır, öfkelendirir, elinizi sopaya silaha götürür. Diyalog, karşınızdakinin sizin istediğiniz gibi konuştuğu sürece mümkün, makul ve makbuldür. Ne kadar baş döndürücü ve mide bulandırıcı olursa olsun, her şey ve herkes sizin çoklu standartlarınıza, bir gün öyle bir gün böyle davranmanıza ayak uydurmak zorundadır. Hafıza tehlikelidir çünkü. Dün söyleyip eylediklerinizi kimse anımsamamalı, bugün ne diyor ve ne yapıyorsanız, miladı ona göre başlatmalıdır. Çocukların sizin gibi travmatik yaratıklara dönüşmesi, sokağınızdan inceliklerin çekilmesi, bilimin ve sanatın başka yerlere göç etmesi, ülkenizin kaoslardan kaos beğenmesi, hayatların şiddet ve zevksizliğe teslim edilmesi, sayenizde artık mümkündür. O eşiği hayırlısıyla aştınız. Adalet ve demokrasiye gelince… Onlar orada yok, çünkü orası faşizm!