Necat SEZGİNER (BTS İzmir Şubesi / Hukuk TİS ve İnsan Hakları Sekreteri)

Toplumda sendika denilince sadece ekonomik pazarlıklar yapan bir yapı algılanmaktadır. Durum böyle olunca karşımıza iki türlü sendika çıkmaktadır. Bunlardan birincisi bizim gibi sınıf-kitle sendikacılığını şiar edinmiş olan gerçek sendikalar diğeri ise gerek devlet gerekse kapitalist ekonomik sistemin olmazsa olmazı patronların kurdurdukları veya bir şekilde yandaşlaştırdıkları sarı sendikalardır.

Peki sarı sendika nedir? Sarı Sendika teriminin doğduğu yer ABD Ford fabrikasıdır; sendikalaşmanın yükselişe geçmesiyle beraber bu hareketin kendi fabrikasına da geleceğini bilen Henry Ford kendisine yakın işçileri çağırıp; “Artık sizin de sendikalı olma zamanınız geldi” diyerek fabrika içerisinde bulunan bir binayı sendikaya(!) tahsis ederek burada sendika kurdurur. Bu sendika Henry Ford’un sözünden çıkmayacak bir sendikası(!) olmuştur. İşte bu binanın rengi sarıdır ve o gün bugündür yandaş sendikalar sarı sendika olarak anılır.

Bunu ulaştırma işkolu kamu çalışanları açısından değerlendirecek olursak gelinen noktada sarı sendikalar eliyle tüm kazanımlarımız yavaş yavaş elimizden alındı. Esnek ve vahşi çalışma, vekâleten yürütülen görevler, kural haline geldi. TCDD taşınmazları haraç mezat yandaşlara peşkeş çekildi-çekiliyor, tren işletmeciliğinde emniyet geri plana itilerek rant ve reklam peşinde koşulurken halkın hayatı tehlikeye atılmaya devam ediliyor. Peki, işimize kurumumuza sahip çıkmak için sarı sendikalar bu konuda ne yapıyor? Tam anlamıyla hiçbir şey! BTS (Birleşik Taşımacılık Sendikası) olarak tüm bu olumsuzluklara karşı sesini yükseltmeye, halka doğruları söylemeye, usulsüzlük, yolsuzluk ve haksızlıklara karşı susmadık susmayacağız! Tam da bu noktada zaten baskı altında tutulmaya çalışılan sendikamız ve üyelerimize yönelik saldırılar artmaya başladı. Bu baskı ve saldırılar özellikle İBB’nin kaybedilmesi sonrasında İBB kadrolarının TCDD ve TCDD Taşımacılık A.Ş. bünyesine bürokrat olarak atanmasıyla birlikte şiddetlendi. Adeta İBB’nin rövanşını biz emekçilerden çıkarmak istercesine düşman hukuku işletilerek tüm diyalog kanalları kapatılarak saldırıldı.

KESK ve bileşenleri kurulduğu ilk günden bu yana hep saldırılara maruz kalmış; sürülenler, işten atılanlar, hapis yatanlar hatta hayatını bu yolda kaybedenler oldu. Bu kadar bedel ödenerek bu günlere getirmiş olduğumuz sendikalarımızı daha ileriye taşımak herkesin boynunun borcudur. Son dönemde BTS’ye yapılan sistematik saldırılar sonucunda, 2020 yılı başında 19 BTS’li sürgün edildi. Açtığımız davalar sonucunda mahkemeler sürgünlerin hukuksuzluğuna hükmederek üyelerimizin lehine kararlar vererek geri dönüşlerini sağladı. Bunun ardından 21 Aralık 2020’de Genel Sekreterimiz İsmail Özdemir Sivas’a sürgün edildi ve ardından öğrendik ki örnek bir personel olan Genel Sekreterimiz İsmail Özdemir’in sicil notu A düzeyden D düzeyine düşürülmüş ve 6 ay sonra verilecek olan ikinci D sicil notunun ardından işten atılmaya çalışılmaktadır. Tam bu konu gündemimizdeyken 06.01.2020 Çarşamba günü dört sürgün haberi daha aldık. Bu defa İzmir’e saldırmışlardı; Şube Kadın Sekreterimiz Nurhan Karadağ ve eşi Temsilcimiz Ünal Karadağ ile birlikte Malatya’ya, Bakım Müdürlüğü Temsilcimiz Bülent Çuhadar Malatya’ya ve Şube Sekreterimiz Muhdi Seyhan Kars-Sarıkamış-Topdağı istasyonuna sürgün edildiler. Biz bununla uğraşırken Genel Merkez Kadın Sekreterimiz Begüm Özyönüm'ün sicil notunun da A'dan D'ye düşürüldüğünü ve sürgününün gündemde olduğunu öğrendik. Bütün bu sürgünler içinde Temsilcimiz Ünal Karadağ’ın sürgünü ön plana çıkmıştır. Şöyle ki; 11.02.2020 tarihinde Malatya’ya süresiz geçici görev olarak karşımıza çıktı. Sendika olarak yaptığımız eylem sonucunda bu sürgünü 3 aya kadar geri çektirdik ancak 11 Mayıs’ta Malatya’ya tekrar sürgünü çıkarıldı, konu ile ilgili açtığımız davayı kazandık ve 10.08.2020'de Ünal Karadağ İzmir’e döndü. Ama bu sefer de 17.08.2020’de Balıkesir Gökköy’e iki aylık sürgünü çıktı. İki ay sonra İzmir’e dönen Temsilcimiz bu seferde eşi Nurhan Karadağ ile birlikte tekrar Malatya’ya sürüldü. Üstelik Nurhan Karadağ’ın nakil evrakına gerekçe olarak eşi sürüldüğü için işyerinde huzursuzluk çıkarabilir diye yazarak niyet okumuşlardır. Bunların ardından Genel Sekreterimiz İsmail Özdemir sürgün edildiği Sivas’ta işyerinden çıkarken kar yağışı sonucu kayganlaşan mermer zeminde düşerek kolunu kırmıştır.

Liyakatin anlamını bile bilmeyen üç günlük demiryolcular 40 yıllık demiryolcuları sürdüler! Sürgünlerimiz onurlu bir duruş göstermişlerdir ve gittikleri yerlerde örgütlenme çalışmalarına güç verecek, gittikleri her yerde fark yaratacak iz bırakacaklardır. Çünkü biz sendikayız! Çünkü biz sendikalıyız! Biz birbirimize yaslanır, birbirimizden güç alırız! Biz üye kayıplarımızı önlemesi için müdürlere ricacı gitmeyiz, bizim işe girişte personele sendika üye formu imzalatan Müdür(!)lerimiz yoktur! Biz emekçilerle birlikte çalışıp birlikte mücadele ederek örgütleniriz. Bu nedenledir ki 30 yıllık sendikamızın alnında tek bir kara leke bulunmamaktadır. Biz bundan sonra da korkmadan yılmadan gerçekleri söylemeye, haktan hukuktan yana olmaya, işimizi işyerimizi sahiplenmeye devam edeceğiz.

Sendikacılık demek üyelerinin alın terinden kesilen aidatlardan yüksek maaşlar alıp kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarda emekçiyi satmak değildir! Sendikacılık demek; iktidara sırtını dayamak değildir! Sendikacılık demek; yandaşına hak etmediği unvanlar almak, hülle atamalar yaptırarak hak yemek değildir! Sendikacılık; her ne pahasına olursa olsun emek ve demokrasi mücadelesinde geri adım atmamak, ödediği bedelden dolayı gurur duymak, 'biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız ya siz?' diye sorabilmektir! Sendikacılık demek; üreten biziz yöneten de biz olacağız! diye sokakta slogan atabilmektir.