Haber/ Didar DEMİRCİ

Geçmişten günümüze kadının toplumdaki ve iş hayatındaki yeri tartışılıyor. Bu tartışma ortamında ise kadınlar mücadele ile varlığını her zaman hatırlatıyor. Özellikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadın mücadelesinin tarihi imzalarından biri. Konuya ilişkin Türkiye’deki kadın istihdamını ve kadınların yaşadıkları sorunları Emeğin Sesi'ne verilerle değerlendiren Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Genel -İş) İzmir 3 Nolu Şube Mali Sekreteri Serap Yılmaz, “Maalesef günümüzde bile kadına yeteri kadar değer verilmemektedir. Ataerkil bir toplum olan ülkemizin büyük bir kesiminde, kadınlar hala evinde oturan, çocuk yetiştiren ev temizliği yapan insanlar olarak görülmektedir. Birçok erkek tarafından cinsel bir obje olarak görülmekte ve kendilerine hor bakılmaktadır. Neredeyse her gün yaşanan kadın cinayetleri bunun en büyük göstergelerindendir” dedi. İstanbul Sözleşmesi'ni hatırlatan Yılmaz, “İstanbul Sözleşmesi bu topraklarda yine bu toprakların kadınlarının mücadelesi sonucu edinilmiş bir kazanımdır. Kadınlar uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği kazanımlarından öyle kolaylıkla vazgeçmeyecektir. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek kadın cinayetlerinin kadın ve çocuk istismarlarının, şiddetin, tacizin ve tecavüzün çocuk yaşta evlendirmelerin artması anlamına gelecektir. Geri adım atılması sonrasında gelecekte kadına yönelik işlenen suçlarda mevcut yaşlarında uygulanmaması suretiyle hak gasplarının daha da artacağı maalesef gerçektir” diye konuştu.

Düşük ücret

Kadınların çalışma hayatındaki en önemli üç sorunun düşük ücret, işsizlik ve sigortasız çalıştırma olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Kadınlar erkeklerden daha düşük ücret alıyor! Kadınların yüzde 63.9’u çalışma hayatından memnun değil! Kadınların yüzde 92’si sendikasız! Kadınların kıdem süresi erkeklere göre oldukça geride! İşsizlik en çok genç kadınları etkiliyor! Kadınların yüzde 23.2’si işe alım sürecinde ayrımcılık yaşıyor! Kadın işçilerin yüzde 86’sı iş yerlerinde çocuk bakım desteğinin olmadığını söylüyor! Kadınların yüzde 25’i güvencesiz işlerde çalışıyor” ifadelerini kullandı. Bu verilerin temeline de şu ifadeleri yerleştiren Yılmaz, “Türkiye ekonomisinin sürekli kriz riski içinde olması ve erkek egemen anlayışın da etkisi ile kadın emeği ikincilleştiriliyor, kadınlar ucuz ve güvencesiz istihdamın hedefinde yer alıyor. Kadınlar ev işleri nedeniyle çalışma hayatına giremiyor, binlerce kadın ev içi bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrılıyor. Bu sürecin bir sonucu olarak bugün Türkiye’de kadın işgücü̈ ve istihdam oranları dünyanın birçok ülkesine göre daha düşük. Ekonomik kriz ve erkek egemen anlayışın üstüne tüm dünyada işçilerin işi, geliri ve sağlığı üzerinde büyük tahribat yaratan Kovid-19 salgını eklendi. Salgın Türkiye işgücü piyasalarında ciddi sonuçlara yol açtı. Kovid-19 salgını ile birlikte çalışma şekilleri değişti, işçilerin gelirleri ve çalışma süreleri azaldı. İşçilerin tümünü olumsuz etkileyen salgın, kadın işçileri daha da olumsuz etkilemeye devam ediyor. Kadın istihdamı son bir yılda 571 bin kişi azaldı! Kadın işgücü son bir yılda yüzde 8.2 azaldı! Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 37.7’ye ulaştı. Kovid-19 etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 43 oldu. Kovid-19 döneminde kadınların aylık ortalama iş kaybı 1 milyon 484 bin olarak hesaplandı” açıklamasını yaptı.

İstihdam daha da azaldı

Türkiye’de Kovid-19 ile kadın işsizliğinin ve istihdam kaybının daha da vahim bir hal aldığını söyleyen Yılmaz, “Kadınlarda zamana bağlı eksik istihdam sayısı son bir yılda yüzde 472, yani neredeyse 5 kata yakın bir oranda arttı. İşbaşında olan kadınların sayısı son bir yılda yüzde 11.5 oranında azaldı. Sonuç olarak kadınlar Kovid-19 döneminde işgücünden ve istihdamdan daha fazla çekildiler. Kadın olmak Her şeye rağmen başı dik durmak, Halide Edip, Sabiha Gökçen, Nene Hatun, Türkan Saylan ve adını sayamadığım kadınlar olabilmektir. Daha iyi bir gelecek daha güçlü bir Türkiye ancak kadınlarla mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.