Op. Dr. Fatih SÜRENKÖK

Dünya Sağlık Örgütü’nün, öldürücü virüsün tüm dünyayı etkisi altına alacağını yani pandemiye dönüştüğünü açıkladığı, yine ülkemizde de Kovid-19 virüsünün ilk kez bir hastada görüldüğü günün, yani 11 Mart 2020’nin üzerinden tam 6 ay geçti. Tüm dünyayı ve ülkemizi sağlık, sosyal ve ekonomik olarak etkilediği bu dönemde, dünyada 900 bine yakın, ülkemizde de 6 bin 800 kişi bu virüs nedeniyle hayatını kaybetti.

Gelişmiş, az gelişmiş demeden tüm ülkeleri; zengin, fakir demeden herkesi etkileyen bu virüs ile hala baş edemedik ve maalesef ki hastalık can almaya devam ediyor.

Neler yaşadık bu 6 ayda?

Bu sorunun cevabını üç kategoride vermek gerek. Birincisi yöneticiler açısından, ikincisi halk ve üçüncüsü de sağlık çalışanları açısından.

11 Mart'ta ülkemizde başlayan virüs, bu tarihten 3 ay önce Çin’de, 2 ay önce de batıda İtalya’da ve doğu komşumuz İran’da ortaya çıkmıştı. Yani ülkemize de geleceği belli olan salgınla ilgili olarak, Sağlık Bakanlığı ocak ayında bir Bilim Kurulu oluşturdu ve olası salgın senaryolarına karşı tedbirler almaya başladı. Bilim Kurulu'nun kararlarını, haftalarca her akşam Sağlık Bakanı'nın canlı yayında açıklaması ile takip ettik. Salgınla mücadelenin temel sorumluluğunu Bilim Kurulu almıştı. Biz sağlık çalışanları için doğru olan bu durum, kısa zamanda aksamaya başladı. Bilim Kurulu ne karar alınıyor bilinmezken, bakanlar siyaseten karar alıyor ve uygulanıyordu. İllerde oluşan pandemi kurullarına, tabip odaları alınmazken: aklımıza sürecin yönetimi ve verilen sayılarla ilgili, “şeffaflık”a ait soru işaretleri geliyordu. Ve maalesef ki, bu bilinmezlik hala devam ediyor. Ne hasta sayısı, ne kaybettiğimiz insan sayısı net olarak bilinmiyor. Üstelik bu duruma sadece biz hekimler değil, Avrupa ve dünya da inanmıyor. Pandemi nedeniyle üretimdeki aksamalar başlayınca hükümet sağlığı değil, ekonomiyi tercih etti. Salgının kol gezdiği dönemlerde hayati önemi olmayan iş kollarında bile üretim devam ettirildi. İktidar halkın sağlığını değil, iş adamlarının karlarını düşündü. Sokağa çıkma yasakları yeterince uygulanmadı. Bu durum salgının daha da hızla artmasına neden oldu. Yine salgının geleceği aylar öncesinden belli ilken, milyonların yaşadığı kentlerde hastanelerin organizasyonları yeterince yapılamadı. Korona virüs dışındaki acil ya da beklemeyecek durumda olan hastaların gideceği “temiz hastaneler” oluşturulmadı. Gerek sağlık bakanlığı gerekse hükümet olayı toplumu korumak yerine, olayı geçiştirmek kurgusu ile yönettiler ve yönetmeye de devam etmektedirler.

Halk açısından ise durum hala algılanamamış durumda. Ne okumuşu, ne zengini; ne kentlisi ne köylüsü, hiç kimse olayın ciddiyetinin farkında değil. Deprem ya da sel gibi doğal felaketlerde, olayı bizzat yaşıyor ve görüyoruz. Ancak şimdi görmediğimiz bir virüs var. Eğer yakınımızda bu hastalığı yaşamış bir kimsemiz yoksa, ne için bu kadar eziyete katlandığımızı anlayamıyoruz. Sonuçta halk; mesafe, temas ve hijyen konusunda gereken hassasiyeti göstermiyor. Bulaş hızla yayılıyor.

Sağlık çalışanları açısından ise durum içler acısı!

Salgınla mücadelede en önde savaşan sağlık çalışanlar umutsuz, mutsuz.

Bu savaşta özenle korunması gereken hekim ve sağlık çalışanlarının başta çalışma şeklinin organizasyonları, kişisel koruyucu ekipmanların sağlanması ve testlerin yaptırılması gibi önlemler alınmazken, hastaneler tam bir kaos içindeydi. Birinci basamak sağlık hizmetleri ve hastanelerde maske ve diğer ihtiyaçlar TEM’in edilmezken, hükümet 2 uçak dolusu malzemeyi ABD’ye gönderdi. Dostlar alışverişte görsün. Hükümetin yapmadığını yerel yönetimler yaparak, sağlık çalışanlarına destek oldu. Sağlık çalışanları hızla enfekte olup, ölümler başlayınca, hükümet en iyi bildiği yöntemi kullanarak sağlık çalışanlarının motivasyonunu artırmayı düşündü. Ama yaptığı “ek ödemelerin tavandan ödenmesi” jesti ters tepti. Başta hekimler olmak üzere, tüm sağlık çalışanları bu satın alınma duygusuna tepki gösterdi. Futbolculara, bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı çalışanlarına 5 günde bir test yapılırken, sağlık çalışanları 6 aydır bu lüksten mahrum. Gerek bakanlığın bizlere karşı bu tavrı, gerekse salgının hız kesmeden devamı, emekliliği gelmiş ya da özelde çalışma şansı olan hekimlerin kamudan ayrılmalarına neden oldu. Savaşta sizi korumayan komutana güven yoktu ve bazı hekim arkadaşlar haklı olarak ayrıldı. Bu sayı yüzleri geçti.

Sonuç olarak; 6 ay sonra hala başlangıçtayız. 6 ay içinde salgınla mücadelede ne yöneticiler, ne de halkımız en ufak ders almış durumda değiliz.

Hala bulaş en üst düzeyde devam ederken, maske takmak dışında hiç bir tedbir almıyoruz. Çevremizde halkımızın, medyada yöneticilerimizin ne halde olduğunu görüyoruz. Sağlık bakanlığı ya da müdürlüğü, defalarca söylenmesine rağmen, önümüzdeki günlerde artacak hasta sayısı için hastane organizasyonlarını yapmamıştır. Halkımız hala olağan hastalıkları için hangi hastaneye gideceğini bilememektedir. Hala sağlık çalışanlarına test yapılmamaktadır ve hala gerek malzeme gerekse çalışma koşulları açısından sağlık çalışanları sahipsizdir. Ve ne yazık ki hala Sağlık Bakanı hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına fazla para vereceğini açıklayarak, sağlık çalışanlarına hakaret etmektedir.

Biz hekimler, yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. Bugüne kadar Kovid-19 nedeniyle 7500’e yakın sağlık çalışanının hastalanmasını, 32’si hekim, 70’e yakın sağlık çalışanının hayatını kaybetmesini kabullenemiyoruz.

Salgınla savaşta, kendi askerini korumayan komutanlarla bu savaşa devam etmek, hem bize hem halkımıza zarar verecek.

Salgını siyaset değil, bilim yönetmeli.

Sağlıkla kalın.