Yazan/ Deniz Şahin Gümüştekin (Genel-İş 5 No'lu Şube Sekreteri)

1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo Hükümeti'ne karşı ezilenlerin verdiği büyük mücadelenin sembolü haline gelen Mirabel kardeşlerin tecavüz edilerek öldürüldüğü gün olan 25 Kasım, 1981 yılında “Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. Bundan tam 59 yıl sonra yani 19 Ekim 2019’da Şili’de zamlara karşı yapılan hükümet karşıtı eylemler sırasında giydiği palyaço kıyafetiyle eylemin simgesi haline gelen “La Mimo” lakaplı Daniela Carrasco’nun, işkence ve tecavüze maruz kalarak öldürüldüğü otopsi raporu ile kanıtlanmıştır. Bu da bize göstermektedir ki 1960’tan bu yana ülkemizde ve dünyada kadına karşı şiddet, tecavüz ve cinayet konularında değişen bir şey olmamıştır.

Ülkenin mevcut yapısı ve politik düşünceleri ile birlikte, kadın toplumsal hayattan, cinsiyet eşitliğinden uzaklaştırılarak ev içine hapsedilmektedir. Kadınların nafaka hakkı ortadan kaldırılmaya çalışılmakta, böylece yine erkeğe bağımlı hale getirilerek muhtaç bırakılmaktadır. Ancak çocuğun sorumluluğunu yüklenen kadına verilen nafaka sadaka değil haktır. Kadınlar boşanmak istedikleri eşleri ya da aile büyükleri tarafından şiddete maruz kalıyor ya da öldürülüyorlar. Evde görülen şiddetin veya tacizin üstü aile içinde kapatılıyor, yargıya taşınmıyor. Yargıya taşındı ise tacizciye ya da katile, iyi hal indirimi, tahrik indirimi uygulanıyor. Cezalar caydırıcı olmadığı gibi tam tersine mükafat niteliği taşımaktadır. Tekrar gündeme getirilmeye çalışılan tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesi ile ilgili yasa ise hükümet politikasını gözler önüne sermektedir.

Balerin Ceren Özdemir olayında olduğu gibi, 12 ayrı suçtan yargılanan ve açık cezaevinden firar eden katil nasıl olsa cezalandırılmayacağını biliyor. Kırıkkale’de eski eşi tarafından 10 yaşındaki kızının gözü önünde bıçaklandıktan sonra “Ölmek İstemiyorum” diye feryad eden Emine Bulut’un sesi günlerce hepimizin kulaklarında çınladı. Gaziantep’te sözleşmeli memur olarak çalışan Saadet Öğretmen ise “Her gün pamuk ipliğine bağlısınız sözünden bıktım usandım” diyerek intihar etmiştir. O saatte orada ne işi varmış, öyle giyinmeseymiş, evli değilmiş gibi yakıştırmalarla cinayetin meşrulaştırıldığı ülkemizde, 2019 yılında en az 430 kadın erkek arkadaşı, eşi, eski eşi, kardeşi, babası, amcası, aile büyükleri, tecavüzcüsü, tanıdığı, tanımadığı tarafından öldürüldü ve neredeyse her gün bu cinayetlere yenileri eklenmektedir. Verilere göre 17 yıllık hükümet zamanında 15 bin kadının yaşam hakkı elinden alınmıştır. Bu da kadına karşı şiddetin, tacizin ve cinayetlerin politik olduğunu göstermektedir. Ve kadının bedeni şiddetin nesnesi haline dönüşmüş durumdadır. Kadınların dans etmelerinden bile rahatsız olan erkek egemen toplumun başındakiler, güçsüz gördükleri kadınların yaptıkları bu dansın bir başkaldırı, bir direniş olacağını düşünerek şiddet kullanacak kadar çaresizleşmektedirler. Baskıya, şiddete, tacize, tecavüze karşı; örgütleneceğiz, dans edeceğiz, süsleneceğiz, şarkı söyleyeceğiz, sokakta tek başımıza gezeceğiz, kahkahalar atacağız ve bu sistemi kabul etmeyeceğiz.

Her şeye inat yaşayacağız.

Yaşamak istiyoruz.

Kadın yaşam özgürlük.