Mustafa GÜVEN / KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Nitekim son sözleşme ile birlikte 6 toplu sözleşmede de kamu emekçileri hep kayıpla çıktı. Düşünün, 5 bin sendikalı işçiyi ilgilendiren TİS görüşmeleri 3-6 ay arası sürerken 5.5 milyonu ilgilendiren toplu sözleşme bir ayda nasıl bitirilebilir? Kaldı ki o bir aylık süreç, konfederasyonların ilk tekliflerini sunması, bir hafa sonra hükumetin ilk teklifini açıklaması, sonra sözde sendikaların itirazlarını yaptıktan sonra hükumetin yine bir hafta sonra 2. teklifini açıklaması ve eğer yetkili konfederasyon itiraz ederse hakem kurulu aşamalarından oluşuyor. Yani hakem kurulunu saymazsak aslında 3 günde süreç tamamlanıyor.

Nitekim yaklaşık 1.5 milyon üyeye sahip olan Cumhur sendikaları (Memur Sen ve Kamu Sen) büyük bir başarı hikayesiymiş gibi anlatmaya, süslemeye çalışsalar da 5.5 milyon kamu emekçisi ve emeklisi adına bir yoksulluk anlaşmasına imza attıkları süreç aslında 3 görüşmeden yani 3 günden ibaret. TİS taslaklarının iş yerlerinde emekçilerle tartışılması yok, hükumetin sunduğu teklifin emekçilerin onayına sunması yok. Tam aksine pazar günü kapalı kapılar ardında gayri resmi görüşmelerle anlaşarak henüz emekçiler ikinci teklifi duymadan pazartesi günü imzalandığı süreci görüyoruz. Bu da kamu emekçilerin yüzdelik zamlar dışındaki talepleri, 3600 ek gösterge, ek ödemelerin taban maaşa eklenmesi, vergi dilimi adaletsizliğinin son bulması, sözleşmeli personelin kadroya alınması, ebeveyn hakları, yasal hakkımız olan her iş yerine kreş açılması, cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi, mobbing izleme kurullarının oluşturulması, görevde yükselme ve atamalarda mülakat değil, liyakatin esas alınması, demokratik kamu vb. bir çok sorun ve talep ile işkollarına özgü bir çok talep görüşülmeden tavsiye niteliğinde dilek temennilerle kapatıldığı süreci toplu sözleşme düzeni olarak ifade edebilmek mümkün değil.

Tüm bu süreç bir kez daha gösterdi ki başından sonuna emekçilerin içerisinde bilgisi dahilinde ve bizzat iş yerlerinden taleplerini oluşturduğu bir toplu sözleşme düzeni olmadan masa başında kazanım elde etmek mümkün değil.

Öte yandan Memur Sen ve Kamu Sen neden birlikte hareket ettiler? Toplu sözleşmenin bir yoksulluk anlaşması olduğu açık olduğu halde neden hakem kuruluna dahi götürmekten çekindiler. Görünen o ki bir seçim sathı mahalline girildi, ekonomik kriz derinleşti, Twitter'da katlanan elektrik faturaları, temel tüketim maddelerine gelen zamlar, ağır vergi yükü TT oluyor. Sadece elektriğe gelen zam kamu emekçilerine verilen zammı çoktan alıp götürmüş durumda. İşte bu koşullarda AKP’nin en ufak bir itiraza dahi tahammülünün olmadığı, işçinin emekçiyi sokağa dökebilecek her türlü süreci engellemeye çalıştığı görülüyor. Kamu emekçileri alanında bunun yolu AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı'nın sendikal alana yansıtılması olarak görülmektedir. Nitekim Kamu Sen’in sunduğu teklifi, hatta vazgeçilmezim dediği yüzde 3 refah payı, 600 TL seyyanen zammın arkasında duramaması, bu talepler kabul edilmediği halde masadan kalkamaması, itiraz edememesi, sokağa çıkmaması vb. Cumhur İttifakı'nın artık Cumhur sendikalarını kurduğunun açık bir göstergesidir. Yani kamu emekçileri karşısında artık hükumet yanlısı bir değil iki sendika ve Cumhur İttifakı'nın olduğu fark etmelidirler.

CUMHUR SENDİKALARI

Masaya “yetkili” sıfatı ile oturan Cumhur sendikaları 2022 için yüzde 21 maaş artışı artı yüzde 3 refah payı artı 600 TL önceki dönem kaybı talep etmişler ancak yüzde 5+yüzde 7’ye; Yine 2023 için yüzde 17 maaş artışı + yüzde 3 refah payı teklifine karşılık altışar aylık dilimler halinde yüzde 8 + yüzde 6 oranına imza atmışlardır. Kısacası iki yıl için toplamda yüzde 67.2 maaş artışı teklif etmişler fakat yüzde 26'ya şapka çıkarmışlar, övgüler düzmüşlerdir. Bu sendikaların hükumete teklifi ile imzaladıkları sözleşme arasında tam 41 puanlık bir fark vardır. Bu fark kamu emekçilerinin önümüzdeki iki yıl yoksullaşmasının peşin kabulü anlamına gelmektedir.

İktidar dahil tüm siyasal partilerin vaat ettiği ama TBMM’nde çıkmasına engel oldukları 3600 ek gösterge için yine TBMM’ne önerge verilmesi konusunda mutabakata varılması emekçilerle dalga geçilmiyorsa eğer bir dejavu etkisi yaratma çabasından başka bir şey değildir. 3600 ek göstergenin yasalaşmasının yine siyasal iktidarın insafına bırakıldığı anlaşılmaktadır. 3600 ek gösterge, 4/b, 4/c statüsünde sözleşmelilerin kadroya alınması vb. taleplerin yine seçim vaatlerinde parti programlarında göreceğiz. Ancak emekçilerin boş vaatlere karnı tok. Ne kadar engellemeye çalışsalar da emekçiler bu satış sözleşmesine karşı eninde sonunda üretimden gelen gücünü kullanacaktır.

Yüzde 3 refah payında ısrarcı olamayan sözde sendikalar bunun yerine hali hazırda sadece sendika üyesi kamu emekçilerinin yararlandığı 3 ayda bir verilen 135 TL tutarındaki toplu sözleşme ikramiyesini 400 TL’ye çıkartılarak, yaptıkları satış sözleşmesine tepkileri engellemeye çalışmaktadır. Ancak mızrak çuvala sığmamaktadır.

Ne yaparsanız yapın emekçiye ihanet ve yoksulluk anlaşmasının üstünü artık örtemeyeceksiniz. Emekçilerden kaçırılarak yapılan bu toplu sözleşme bugünden geçersizdir. Bu nedenle emekçilerin iş yerlerinde tüm emekçilerle yeniden sendikal süreci değerlendirmeleri gerçekten demokratik söz hakkının olduğu bir sendikal inşası için harekete geçmeleri gerekmektedir.

Bu anlamda biz KESK olarak tüm sendika üyelerini ve kamu emekçilerini bu yoksulluk anlaşmasına onaylamadığımızı göstermek için 27 Ağustos Cuma günü hizmet üretmemeye çağırıyoruz. Cuma günü hizmet üretmeyelim gelin iş yerleri önünde, yemekhanelerde sorunlarımızı konuşalım ve bu satış sözleşmesini onaylamadığımızı ifade edelim. Ortak TİS taleplerimizle alanlara çıkalım ve bu oyunu bozalım. Birleşen emekçiler asla yenilmez!