Bir 29 Ekim daha geride kaldı. Dolayısıyla Cumhuriyetin 96. yılını kutlamış olduk. Bir öncekinden farklıdır diyemem. Ama televizyonlardaki Cumhuriyeti kutlama filmlerinin bazılarını, hatta çoğunu sevmedim. İri iri kahramanlık sözleriyle Cumhuriyet ilanını günlük politikalara alet etmişler.

Halkı, askeri övmüşler... Çanakkale'yi kutsamışlar... Cumhuriyetin kazandırdığı değerleri görmezden gelmişler.

Askerin, halkın kahramanlığı tabii ki çok kıymetli...

Ama ya daha sonrası...?

Diyelim ki; kurtuluş savaşı saltanatın devamı için yapılsaydı ve yine kazanılmış olsaydı?

Bugün kim bilir ne haldeydik.

***

Oysa bu savaşın kazanılmasının ardından verilen olağanüstü mücadele çağdaşlığı getirdi. Vatandaş olmayı getirdi. Demokrasinin ilk adımlarını attı. Kadınları birey yaptı.

Yoksa çağdaş bir anayasa yapmak için dünyanın en gelişmiş ülkelerinin anayasaları incelenip ciddi bir hazırlık yapılmasına ne gerek vardı?

Halkın büyük bölümü savaş kazanmış kahraman olarak köyündeki eski yaşamına geri döner, iş biterdi.

***

Kadınlar sosyal hayattan uzak, Nazım Hikmet'in dediği gibi “Sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen” statüleriyle sıra sıra çocuk doğurmayı, erkeklerin hizmetini aksatmamayı yaşamın kendisi zannetmeye devam ederlerdi..

Ama bunların değişmesi gerekiyordu...

Kazanılan bu savaşın anlamlı olması için çağdaş bir sisteme ihtiyaç vardı.

Ve bunların halka anlatılması o kadar da kolay bir şey değildi. Bilgi yoktu, görgü yoktu. Her şeyin en ince ayrıntılarına kadar anlatılması gerekiyordu. Nitekim Köy Enstitüleri vasıtasıyla halkın ayağına gidildi ve pek çok şey yerinde anlatıldı.

***

Belki hala anlamayanlar olabilir ama, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin yaratılması için uzun ve zorlu bir süreç yaşandı.

Bugün bu mücadelenin halk tarafından çok daha iyi anlaşıldığı görülüyor. Öyle olmasa her türlü engellemelere rağmen tüylerimizi diken diken eden, coşkulu, sevgi dolu kutlamalar olmazdı. Olamazdı...