MURAT BÜYÜKYILMAZ

Kentlerdeki yoğun nüfusun beslenme ihtiyacı sektörleşen ve endüstrileşen tarımsal üretimle giderilmeye çalışılırken; geleneksel ve melez yöntemlerle geçimlik tarım yapan küçük köylülük ise, yıllar içerisinde tasfiye edilen kamusal çıkar odaklı devlet planlaması ve müdahalesinin yokluğunda, sürdürülemez hale geldi.

Her ay yayınlanan tarım ve gıda istatistiklerinden haber bültenlerine yansıyan "tarım sektörü analizlerine" kadar farklı mecralarda ve farklı düzlemlerde tartışılan sorunlar gündemde önemini giderek artırırken, tüm bu sorunların kaynağındaki dönüşümden en çok etkilenen insanların hikayelerine, topraktan gelip toprağa dönen köylülere, tarımsal üretimin emekçilerine kulak verdiğimiz ve Independent Türkçe’de geçtiğimiz yıl yayımlanan çalışmamı iki bölüm halinde 9 Eylül Gazetesi okurlarına sunmak istedim.

İzmir'in Kınık ilçesindeki Büyükoba köyünde tütüncülük yaparken TEKEL'in devre dışı bırakılmasıyla tütün üretimini bırakmak zorunda kalarak Kınık'a taşınan ve kendi deyimiyle "zoraki yolculuğa çıkan" Ercan Çetinyılmaz, görüştüğüm ilk isim oldu.

TÜTÜN ÜRETMEKTEN VAZGEÇTİ

Çetinyılmaz, yaşadıklarını anlatmaya şu sözlerle başladı: "Ben köylü çocuğuyum. Biz köyde yaşarken tütüncülük yapıyorduk, pamuk ekiyorduk, bahçelerimiz arazilerimiz vardı. Eskiden tütün kamudaydı. TEKEL'in denetimi altındaydı. Para yapıyordu haliyle. Şu anda tütünün kilogram fiyatı tüccarlarda 25-27 TL civarında. TEKEL özele geçince ve birçok tüccar piyasaya girince tütün fiyatı düştü. Örneğin TEKEL varken tütün fiyatı 70'lik rakının fiyatını takip ediyordu. 70'lik rakı ne kadarsa tütünün kilogram fiyatı da o kadardı. Şu anda 70'lik rakının fiyatı 160 TL, tütünün kilogramı da 160 TL civarında olmalıydı. Tüccarlar üreticiden ucuza alıp pahalıya satarken üretici kazanamaz ve geçinemez hale geldi. Artık tütün ekenler parmakla sayılacak kadar azaldı. Pek çok çiftçi tütünden ayrıldı. Kırsal kesimlerde, köylerde tütün işi tamamen bitti." Tütün üretiminin giderek zorlaştığını ifade eden Çetinyılmaz, "Tütün ekiyorsun, aldığın ilaç, gübre, mazot pahalı ve her geçen sene zam geliyor. Ama tütünün fiyatı yaptığımız masrafları karşılayacak şekilde değil. Böyle olunca biz de tütün ekmemeye başladık" dedi.

MALİYETİ KURTARMIYOR

Daha sonra Kınık'taki yerel bir meşrubat fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladığını söyleyen Çetinyılmaz, "Evlendim ve çocuklarımın doğmasıyla birlikte fabrikadan aldığım maaş yetmeyince ben de madene gitmek zorunda kaldım. Madende çalışarak para biriktirdim ve bir arazi alarak tekrar tütün üretmeyi denedim fakat baktım ki maliyetlerimi bile kurtarmıyor, ben de tütün ekmeyi bıraktım ve madende işçi olarak çalışmaya devam ettim" şeklinde konuştu.

'HEP AYNI ŞEYİ YAŞADIK'

Özelleştirmelerin sonuçlarına da değinen Çetinyılmaz, "Kamu kuruluşlarının özelleşmesi, sadece tütün için değil bütün alanlarda özelleştirmeyle birlikte hep aynı şeyleri yaşadık. Örneğin; benim daha önce çalıştığım ve 301 arkadaşımızın hayatını kaybettiği maden, yıllarca kamu tarafından işletildi. O süreçte bir tane ölümlü kaza yaşandı. Fakat özelleştikten sonra, 301 arkadaşımızı kaybettiğimiz katliamdan önce de pek çok arkadaşımızı kaybettik o madende" ifadelerini kulandı. 2005'te Soma Kömürleri A.Ş.'ye girdiği süreci anlatan Çetinyılmaz, şunları söyledi: "Benim madene girdiğim zamanda madende sendika yoktu, hatta daha öncesinde 2002 yılında sendikalaşmak isteyen işçilere de şirket karşı çıkarak engellemişti. Sendikalaşmaya çalışan işçilerin önde gelenleri de işten çıkarılmıştı. Sendikaya karşı çıkan bu şirket 2007 yılında hiç işçiye sormaksızın kendi isteğiyle Türkiye Maden İş Sendikası'nı iş yerine getirdi. Sendika yönetimini de hiç işçiye sormaksızın kendisi oluşturdu. Daha sonra da hükümetin desteğini alarak 3 tane daha madenin işletmesini aldı."

KAZA DEĞİL, CİNAYET

301 arkadaşını kaybettiği maden katliamının etkisinin hala kendisinde südüğünü vurgulayan Çetinyılmaz, "Bu gerçekten kaza değildi. Bir cinayetti. Çünkü göz göre göre geldi. Olaydan aylar öncesinde maden ocağı alarm veriyordu. Fakat ne bir devlet kurumu ne TKİ ne de sendika ve işveren önlem aldı" dedi. Çetinyılmaz, 2014 yılında yaşanan maden katliamında raporlu olduğu için işe gidemediğini anlattı.

MESAJLA İŞTEN ATTILAR

Madende kaybettiği arkadaşlarının da kendisi gibi daha önce tütüncülük yapan, tarımı terk etmek zorunda kalan insanlar olduğunu belirten Çetinyılmaz, "Katliamdan sonra altı ay süreyle bizim maaşımızı ödediler, hatta sus payı olarak çift maaş verdiler. Sonrasında ise hiçbir gerekçe göstermeden, tebligat bile göndermeksizin hiçbir kanuni dayanak olmaksızın bir pazar akşamı telefonlarımıza gelen mesajlarla bizi işten attılar. Hatta bana mesaj bile göndermediler, işten atıldığımı SSK'dan öğrendim" dedi.

Madendeki işlerinden çıkarıldıktan sonra haklarına sahip çıkmak, işlerine geri dönmek, iş güvenliğinin sağlanması için ve bir daha 301'lerin olmaması için mücadele ettiklerini söyleyen Çetinyılmaz, "TBMM'ye kadar gittik. Meclis başkanıyla ve siyasi partilerle görüştük, onlara durumumuzu anlatan dosyalar teslim ettik. Sıkıntılarımızı ve taleplerimizi dile getirdik. Hepsi de arkanızdayız, dedi ama maalesef herhangi bir iş güvenliği yasası çıkarmadılar. Sonuç olarak Soma'daki kömür şirketleri 2014 öncesi neyse aynı şekilde üretime devam ediyorlar" ifadelerini kullandı.

DAVAMIZDA HAKLIYIZ

İşe iade davası açtıklarını ve yerel mahkemede kazandıklarını belirten Çetinyılmaz, şöyle devam etti: “15 Temmuz sözde darbe girişiminden 8-9 gün önce Yargıtay davamızı reddetti. Yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. Daha sonradan Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk. Anayasa Mahkemesi de Yargıtay'ın kararını onayarak talebimizi reddetti. Sonra ben kişisel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum. O da davamızı kabul etmedi. Oysa haklıydık. Eğer kanunlar eşit şekilde uygulansaydı biz davamızda haklıydık. Tazminat ödenecekti bize ama ödenmedi. Türkiye Maden Sendikası yine işverenle birlikte hareket edip bizim ödenmesi gereken tazminatlarımızın ödenmesini engelledi. Oysa bizim tazminatlarımız TMSF tarafından ödenecekti. Bu yüzden de tazminat davası açtık fakat bu sefer de muhatap bulamıyoruz.”

2014 yılının 4 Aralık günü yani madenciler gününde maden mühendislerinin davetlisi olarak Zonguldak'a gittiğini ve düzenlenen panelde, madende yaşadıklarını, ne şartlarda çalıştıklarını ve önlemler alınsaydı 301 arkadaşının hayatta olacağını anlattığını ifade eden Çetinyılmaz, şunları kaydetti: "Evime döndükten bir süre sonra gözaltına alındım. Terörle Mücadele Şubesi'nde terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla 7 gün gözaltında kaldım. Madenci olduğumuz için, haklarımızı savunduğumuz için terör örgütü üyesi olmakla suçlandım. Mahkemede hakime de anlattım; benim iki hedefim var dedim. Birinci hedefim iki kızımı okutup iyi birer birey olmalarını sağlamak. İkincisi de işçi sınıfına artık insan gözüyle bakılmasını sağlamak, iş ve işçi güvenliği kanunlarının ivedi bir şekilde çıkması, işçilerin rahat bir ortamda çalışması. Bunlara terör örgütü üyeliği deniyorsa, bana istediğiniz cezayı verin, dedim. Hakim de beni tahliye etti. Yaklaşık üç ay sonra da beraat ettim. Sonra iş için hangi madene gittiysem iş bulamadım, iş vermediler. Hakkımızı savunduğumuz için fişlendik aslında."

Emekli olduktan sonra emekli maaşının geçinmek için yetmediğini belirten Çetinyılmaz, şöyle devam etti: "Baktım ki olmayacak, iki tane çocuk okutuyorum, mevsimlik tarım işçiliğine başladım. Yazın domates, biber, mısır, pamuk, onlar bitince zeytin işlerinde mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyorum. Şu anda zeytine gidiyorum, sabah saat 5 buçukta kalkıyorum, 5.45'te otobüse biniyorum 7 gibi iş yerine varıyorum, 7 buçukta da zeytin toplamaya başlıyorum. Akşam da 16.00'da iş bitiyor ve 90 lira yevmiye alıyorum."

Devam edecek...

'EMEĞİMLE ÇALIŞIYORUM'

Çocukluktan itibaren geçinmek için her koşulda çalıştığını belirten Çetinyılmaz, "Tütüncülük yaparken geçinemeyerek madenci oldum. Maden katliamından sonra hakkımı aradığım için madenden atıldım. Sonra başka hiçbir yerde iş bulamadım ve geçinebilmek için mevsimlik tarım işçiliği yapıyorum. Hırsızlık yapamadığımız için, karakterimize uymadığı için, emeğimizle çalışıp geçinmeye çalışıyorum, iki çocuğumu yetiştirip iyi birer birey olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Çünkü bilinçli bir toplum Türkiye'nin geleceğini değiştirecektir, ben buna inanıyorum. Onlar da beni hiç yanıltmadı, ikisi de üniversitede okuyor. Onların geleceğini kurtarmak için elimden geleni yapacağım. Çocuklarıma iyi bir hayat, yaşanabilir bir dünya, yaşanabilir bir Türkiye bırakmak için mücadele ediyorum. Bunu için de emeğimle çalışmak zorundayım" diye konuştu.