BirGün'den Havva Gümüşkaya'nın hazırladığı habere göre, Ülkede süt ve süt ürünleri üretimi Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) özelleştirilmesiyle sanayicilerin ve çok uluslu şirketlerin eline geçti.

Ulusal Süt Konseyi’nin kurulma fikri de 1990’lı yıllarda ilk olarak Sütaş tarafından ortaya atıldı. Sütaş’ın o dönem Genel Müdürü Muharrem Yılmaz hazırladığı raporda özellikle ‘süt sektöründe yaşanan sorunlara çözüm’ olması için bir konsey önerisinde bulunuyor.

2006’da çıkarılan Tarım Yasası ile ürün konseylerinin kurulmasının önü açıldı ve 2008 yılında Ulusal Süt Konseyi kuruldu. Ancak Sütaş’ın talep ettiği ‘süt fonu’ konsey yönetmeliğinde yer almadı.

Bir açıklamasında konseyin kurulmasının tarihi bir adım olduğunu açıklayan Yılmaz, yönetmelikte ‘süt fonu’nun yer almamasını bir eksiklik olarak belirtiyor. Yılmaz’ın o dönemki açıklamasında süt fonunu şöyle savunuyor: “Süt Fonu için üretici ve sanayiciden yüzde 1’er kesinti yapılabilirse Ulusal Süt Konseyi de fiyat istikrarını sağlayacak, düzenleme alımı yapabilecek kaynağa rahatlıkla kavuşabilir. Böyle bir ortamda hem süt üreticisi düzenli gelire hem süt sanayicisi fiyatı dalgalanmayan bir hammaddeye kavuşacak, tüketici de ürüne daha hesaplı bir fiyat üzerinden ulaşacaktır.”

Konseyin ilk başkanı Sancak

Bu tartışmalar devam ederken 2009 yılında hayata geçirilen konseyin başkanlığına ise tanıdık bir isim getiriliyor. Denizli Acıpayam Çiftliği’ni satın alarak süt sektörüne giren Ethem Sancak konseyin ilk başkanı oluyor.

BMC’nin sahibi AKP’li Sancak, 2013 yılında görevden ayrılıyor. Konseyin şimdiki yönetim kurulunda sanayiciler ve üretici birlikleri yer alıyor. İki yıl öncesine kadar konsey çiğ süt alım fiyatını belirliyordu. Ancak son iki yıldır Gıda Komitesi tarafından belirlenen çiğ süt fiyatı konsey tarafından kamuoyuna duyuruluyor. Gıda Komitesi de gıda enflasyonu nedeniyle süt fiyatlarını artırmak istemiyor. Çiftçi ürettiği sütle ilgili bir söz hakkına sahip değil.

Zira Ulusal Süt Konseyi Yönetim Kurulu’ndan ekim ayında istifa eden Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Kamil Özcan da bu çarpıklığı işaret ediyor. İstifasıyla ilgili sosyal medya hesabından açıklama yapan Özcan, konseyin yönetim kurulunda bulunan 12 kişinin 9’unun ineği olmadığı halde süt fiyatlarının belirlenmesinde söz hakkı olduğunu vurgulamıştı. Çözüm olsun diye kurulan konseyin yanlışlarının faturasını ise sürekli olarak üretici ödüyor.

Piyasa şirketlere nasıl açıldı?

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından kurulan SEK, 1980 sonrası uygulanmaya başlayan neoliberal politikalardan nasibini aldı.

SEK’in özelleştirilmesiyle süt üreticisi ve tüketicisinin kaderini gıda tekelleri belirlemeye başladı. 1968 yılından 1995 yılına kadar Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) olarak faaliyetlerini sürdüren SEK, ülkedeki süt ve ürünü üretiminde birçok ilke imza attı. Zaten kuruluş amacı da hem üreticiyi hem de tüketiciyi korumaktı.

Ülkenin birçok noktasında bulunan 32 fabrika,2 süt toplama merkezi ve 3 arsa 1995 yılında özelleştirildi. Böylece pazarın yüzde 50’si, sayıları 10’dan az şirketin kontrolüne geçti. Piyasadaki fiyat ve ürün düzenleyiciliği özel sektörün insafına terk edilmiş oldu.

Süt ürünleri tüketimi azalıyor

Pandemi dönemininde yaşanan kırılmalar tüm dünyada ekonomik dengeleri alt üst etti. Türkiye’nin de içinde bulunduğu özellikle gıda ürünleri üretiminde hammadde açısından dışa bağımlı ülkelerde bozulan ekonomik dengeler, artan talep ve yükselen maliyetler nedeniyle birçok ürünün fiyatında yükselişlere neden oldu.

Sebzeden ayçiçek yağına kadar neredeyse her ürüne zam geldi. Sağlıklı beslenmek için en önemli tüketim maddesi olan süt ve süt ürünlerine erişim de giderek zorlaşıyor. Yılbaşında süt ürünlerine gelen yüzde 25 zam, yurttaşın süt raflarıyla arasına mesafe koymasına neden oldu.

Bir kilogramlık tereyağın fiyatı 60 TL’yken 80 lira seviyesini aştı. 500 gramlık kaşar peynirinin fiyatı ise 24 TL seviyelerinden 35 TL’ye kadar çıktı.

Hal böyle olunca geniş halk kesimleri için artık süt ürünleri lüks halini almaya başladı.