Eskiden daha anlamlı, daha görkemliydi Ekim. Nasıl olmasın? Anadolu için, Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Antakya’ya, İzmir’den Van’a Ekim demek, özgürlük, bağımsızlık, yurttaşlık bilinci ve hakkı demekti çünkü. Çünkü “kulun kula kulluğu” yıkılmıştı Ekim’de, 29 Ekim 1923’te.

Ne güzel aydı Ekim...

Benim için şimdi de öyle, yanlış anlamayın. Ama ısrar ve iddia ediyorum ki, “eskiden” daha anlamlı, daha görkemliydi Ekim.

Nasıl olmasın? Anadolu için, Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Antakya’ya, İzmir’den Van’a Ekim demek, özgürlük, bağımsızlık, yurttaşlık bilinci ve hakkı demekti çünkü.

Çünkü “kulun kula kulluğu” yıkılmıştı Ekim’de, 29 Ekim 1923’te.

Daha var ama, benim coşkum başlayalı çok oldu. Bu ay içinde daha çok yazı yazacağım biricik Cumhuriyetimize dair... Hem de öyle bir kitap tanıtacağım ki, özellikle CHP çevreleri şaşıracak. Çok uzun yıllar önce CHP “Cumhuriyet’e dair” müthiş bir kitap hazırlamış. Şimdiden söyleyeyim.

Ama önce sizi 2016’ya götüreceğim. Neden derseniz, yukarıda da söyledim, ekim ayı girdi ama, Cumhuriyetimizin doğum gününe ilişkin “bir şeyler” göremiyor, duyamıyorum. Oysa hep topu 20 gün kaldı.

Biliyorsunuz ki şu anda da İzmir Büyükşehir Belediyesi APİKAM’da görevliyim. 2014 mayıs ayından beri oradayım. Aziz Kocaoğlu ile başlayan sürecim Tunç Soyer başkanla da devam ediyor. 2016 yılının 29 Ekim’i çok özeldi benim için. Çünkü hem sizlerin takdirleri hem de meslektaşlarımın ilgileri beni de o dönemki Belediye ve Apikam yönetici ve personelini de çok mutlu etmişti.

“Farklı” bir çalışma yapalım demiştik.

“Laf olsun torba dolsun” ya da “yapmak için yapmak” gibi olmasın istemiştik. O zamanki Apikam müdür Ayşe Üngör ile oturduk düşündük, düşündük. Çalışma arkadaşlarımız da “ortak akıl” gereği beyinlerini yordu.

Ve bulduk. Bahçedeki mini sergi alanında tıpkı 9 Eylül gibi bir sergi olmalıydı. Cumhuriyet bizim güneşimiz olduğuna göre, serginin adı da “Cumhuriyetin Aydınlığında” olmalıydı.

Ancak “yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” türü tekrardan uzak, içinde her görselin, mümkün olduğunca da orijinal objenin yer alması lazımdı. Adını belirlemiştik ama “Cumhuriyetin” anlamına da bir vurgu yapmak istedik. O “anlamlı sözü de” yine İzmir’in sokakları verdi bize.

Her zaman yardıma hazır Orhan Beşikçi “hızır gibi” yetişmişti. Şimdilerde İzmir’in “arka sırada” kalmış kadim mahallelerinden birinde, Ballıkuyu’da 1932 yılında yapılmış güzel bir çeşmenin mermerine kazınmış yazıyı getirdi bana. Bu çeşmenin adı da “Cumhuriyet Çeşmesi” idi. Yazı da aynen “Türkiye Cumhuriyeti memlekete verdi hayat / Bu Mesudiyet her gafletten bulsun necat”. Yani “Cumhuriyet” hayat vermişti ülkemize, doğan mutluluk da her kötülükten kurtulma vesilesi olmalıydı.

Ne müthiş değil mi?

Ve bu söz serginin konseptini de koymuştu bir anda ortaya. Afişimizde ilk cumhurbaşkanımız, ebedi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olacak, “Cumhuriyetin Aydınlığında, Türkiye Cumhuriyeti memlekete verdi hayat / Bu Mesudiyet her gafletten bulsun necat” yazacaktı.

Hani derler ya hummalı bir çalışma başlattık. Sevgili Cem Üsküp’ü de önemle ve sevgiyle anmalıyım burada. Antika dükkanını baştan sona açtı bize gönlünden. Çoğu objeyi ondan aldık. O gramofonun sesini unutmak mümkün mü? İnatla hala çalışan ve bize eski görkemli günlerle hislendiren sesi hala kulaklarımda. İzmir’in Cem Üsküp gibi antika dostlarına hep sahip çıkması zorunlu. Gündüz Kapancıoğlu’nun da İzmir aşkını ve gönülden desteğini ölsem unutmam.

Apikam’daki emekçileri, gerçek ve gönülden çalışan kardeşlerimi, dostlarımı da unutamam. Berdan’dan Buket’e Yasemin’e, Özgür’den Nihat’a, Serkan’dan rahmetli Mahmut’a, Nurhayat’a, Özlem’e, güvenlikçi kardeşlerime o sergi için mesai gözetmeden çalıştılar. Genel Sekreter Buğra Gökçe, Genel Sekreter Yardımcısı Aysel Özkan, Kültür Daire Başkanı Funda Erkal Öztürk sergi için tüm desteği verdiler. 26 Ekim 2016’ta da büyük bir törenle açıldı sergi. CHP yöneticileri, tüm partilerin meclis üyeleri, akademisyenler, araştırmacılar, dostlar, İzmirli canlar hep geldi ve gece geç saate kadar sürdü bu coşku.

Şimdi bir kişi daha var sevgiyle, rahmetle andığım. Çok erken aramızdan ayrılan Yücel Özen’in o sergi öncesinde, sırasında bana verdiği güç de destek eşsizdi. Huzurla yatsın.

2016’nın Cumhuriyet Bayramı’nın açılışı neredeyse Apikam’da olmuştu. Başkan Kocaoğlu da mutluydu, çünkü İzmirli gönül dostlarıyla söyleşme fırsatı doğmuştu. Her ne kadar bazı kibirli ruhsuzlar “ilkokul müsameresi” gibi dediyse de İzmir Gazeteciler Cemiyeti başta tüm basın ilgi gösterdi. İzmirli yurttaşların küçüklü büyüklü takdir yazıları da ayrı güç vermişti. Lütfen okuyun o satırları.

Neden yazdım bunları?

Çünkü Konak eski Belediye Başkanı Sema Pekdaş döneminde alınıp restorasyonu başlayan Alanyalı Köşkü, bir süre önce bir zirveye mekân oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, Genel Sekreter Buğra Gökçe, Milli Kütüphane Vakfı Başkanı ve belediye meclis üyesi Ulvi Puğ, köşkte bir araya gelip “birliktelik” adımı attılar. Pek dikkat çekmedi sanki bu zirve. Oysa iki başkanın da hedefi İzmir’e, eksikliği bir türlü ve yıllardır giderilemeyen “Kurtuluş ve Kuruluş Müzesi” kurmak. İzmir gibi kökü binlerce yıl önceye giden bir kentin, uluslararası odaklı bir müzesinin olmayışı hem kente hem de ülkeye bence utançtır. Şimdi belki o yol açıldı.

Ve belli mi olur, belki gelecekte bir 9 Eylül ya da 29 Ekim arifesinde ben de “müzemiz açılıyor” yazısı yazarım.

APİKAM YENİDEN DOĞACAK

Bu konuda ileride daha farklı yazılar da yazacağım. Ama Rahmetli Ahmet Piriştina’nın tartışmasız ve “amasız” desteklediğim belki de tek projesiydi. Vefat ettikten sonra da adı “Apikam” oldu İzmir kent belleğinin.

Rahmetli Başkanın burası için düşündüğü özel hedeflerini öğrendiğimde müthiş heyecanlanmıştım. İdari olarak da “farklı” bakılıyordu bu kuruma. Fikret Yılmaz ve Sabri Yetkin’le başlayan süreç şimdi yeni bir “asil” isimle devam edecek. Hatta “silkinip” yeniden “doğacak”. Eğitimci kökenli Şerafettin Budak, Başkan Tunç Soyer tarafından müdür olarak atandı. Ortak akla düşkünlüğünü hemen kanıtlayan bir yapısı var. Emeğe saygısı, ayrımcılıktan ve kibirden uzak “öğretmen” tavrı ile Apikam hem idari hem de işlevsel, özlenen günlerine dönecek. İnancım bu yönde.

Çünkü Apikam öyle böyle bir yer değil. Orası 8500 yaşındaki İzmir’in hafızası. Kimseyi ayırmadan, yok saymadan ortak amacı gerçekleştirecek. O da kadim İzmir’i yeniden hissettirmek!