Türkiye'de ailelerin en temel harcama kalemlerinden eğitim, 2024 yılında harcamalardaki fahiş artışla Avrupa'da açık ara lider konumuna yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, eğitimde fiyat artışı tam yüzde 91,6 olarak gerçekleşti. Bu oran, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerindeki yüzde 5'lik Avrupa ortalamasını neredeyse 10'a katladı.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Atilla Acar, Türkiye’de enflasyonun yüksekliğinin bedelini eğitim almak isteyen gençler ve velilerine ödetilmemesi gerektiğini söyleyerek, arsız enflasyona vurgu yaptı.
Prof. Dr. İbrahim Atilla Acar, üniversite sınavları ve LGS sınavları sonrası açıklanan özel ve vakıf okullarının fiyatlarının arsız enflasyona örnek oluşturduğunu vurgulayarak, “Vakıf Üniversiteleri kar amaçlı kurulmayan eğitim kurumları iken, bir tıp fakültesi öğrencisinin yıllık okul maliyeti 60 bin dolar. Burslar ve indirimler yetersiz. İhtiyaç duyulan öncelikli alanlar belirlenmeli devletin bu yönde teşvikleri olmalıdır.
Sorun öğrenciler açısından hayatına yöne verme aracı iken; veliler açısından yüksek maliyet ve eğitim dönemi sonunda istihdam konusunda bir çaresizliğe dönüşmemelidir. Konu sadece eğitim ücretleri ile sınırlı değildir. Barınma ve sosyal maliyetler de buna eklendiğinde çözümsüzlüğe giden bir süreç yaşanabilir. Ne oluyor o zaman? Öğrenciler Kıbrıs’tan, Balkanlara, Türk Cumhuriyetlerine hatta Çin’e kadar giden bir yol arıyor. Bu da iyi okullardan mezun parlak gençlerimizi kaybetmemize sebep oluyor.”
Bütçeler alarm veriyor
Prof. Dr. İbrahim Atilla Acar, TÜİK verilerine göre hane halkının harcamalarının üçte ikisinin kira, ulaşım ve gıda için harcandığını, en düşük gelir bu üç harcama için ayırdığı miktarın yüzde 80 olduğunu, yüksek gelir gruplarında ise bu oranın yüzde 50'lere kadar düştüğünü ifade etti. Bu durumda ailelerin eğitime ayıracak bütçesinin kalmadığını vurgulayan Prof.Dr.Acar, tablo böyleyken şu anda 7 milyon öğrencinin yüksek öğretimde olduğunu ve her sene 900 bin öğrencinin üniversitelere yerleştiğini ve bu öğrencilerden yüzde 15’inin maddi kısıtlar nedeniyle kayıt yaptıramadığını söyledi.
Prof. Dr. Acar, “Her 3 senede bir, bir yıl boyunca yükseköğretime kaydolan öğrenci kadar öğrencinin üniversitelerden kaydı silinmektedir. Bu ciddi bir emek ve zaman maliyeti. Bugün her 4 gençten biri evde. Ne okuyor ne çalışıyor. Kötü ekonominin bedeli eğitime ödetilmemeli vergisel teşvikler arttırılmalı, sosyal fayda ve dışsallık amaçlı bir hizmet olan eğitim için burs imkanları geliştirilmelidir. Herkesi üniversiteye yönlendiren sistem yerine, erken yaşta hayata atılma alternatifleri üreten seçenekler üzerine çalışılmalıdır. Çünkü bu kadar mezuna yetecek işimiz yok” diye konuştu.
Yürütülen ekonomide talebi kesmek için kredi maliyetlerinin artırıldığını, böylelikle tüketimin engellendiğini diğer taraftan da üretim maliyetlerinin arttığını anlatan Prof.Dr.Acar, asgari ücreti yükseltmek yerine enflasyonu düşürmek gerektiğini belirtti. Prof. Dr. İbrahim Atilla Acar, “Aç gözlü enflasyonu mutlaka engellenmeli. Fiyat davranışı denetime alınmalı. En basit tüketim kalemleri bile farklı etiketlerde. Bu arsız enflasyon ile mücadele edecek kamusal denetimler kurulmalı” dedi.
Ekonomist İris Cibre, eğitim sektöründeki enflasyonist artışın genel olarak ekonominin içinde bulunduğu ortamdan kaynaklandığı için yakın vadede düşme ihtimalinin olmadığını söyledi. Cibre, uzun süredir faiz indirimi uygulanması gerekliliğini dile getirdiğini, ancak uygulanmaması nedeniyle bir çok sektörde işten çıkarmalar, icralar, iflaslar yaşandığına dikkati çekti. İşsiz sayısının Haziran ayında bir önceki aya göre 52 bin kişi artarak 3 milyon 47 bin kişi, yüzde 8.6 yükseldiğini vurgulayan Cibre, böyle bir ortamda enflasyonun tek haneli rakamlara değil, yüzde 20 altına inmesinin mümkün olmadığını dile getirdi. Özel okullarda fiyat artışlarının Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliğine uygun olup olmadığına dair denetim altına alınmasına değinen Cibre, “Özel okullarda bir kartelleşme var. Her tarafta niteliksiz okullar arttı. Bir okul zam yapıyorsa diğeri de uyguluyor. Kamusal denetim olmalı” diye konuştu.
Yük velilerin sırtında
Eğitim sektöründe artan maliyetlerin ailelere yükünün daha da zorlaştırdığını belirten Eğitim Sen İzmir 4 No’lu Şube Sekreteri Burhan Çiçek, özellikle beslenme konusunda çocukların sadece bir tost ve içecek tüketirken bile iki defa düşündüğünü belirtti. Çiçek, "Ülkemizde nüfusun yüzde 60’ının asgari ücretle geçindiği düşünüldüğünde, asgari ücretin dörtte birinin her ay eğitim bütçesi olarak ayrılması korkunç bir durum yaratıyor" dedi. Çiçek, çok çocuklu ailelerin farklı yaşlardaki çocuklarının okul ihtiyaçlarının farklı olduğuna da dikkati çekerek, özellikle üniversite çağındaki çocukların en büyük probleminin barınma ve beslenme olduğunu vurguladı. Çiçek, "Maalesef ülkemizde sağlıklı ve nitelikli bir eğitimin oluşması için aile bütçeleri yeterli değil. Bu noktada devlet, kendi eğitim kurumlarında da bu bütçeyi yaratamıyor. Okulları bile veliler, mezunlar bağışlar yoluyla finanse ediliyor" diye konuştu.
Çiçek, Devlet tarafından bir yıllık süre boyunca okul öncesi eğitimin verildiği okullarda yemek dağıtımı yapıldığını ve bu olayın özellikle dar gelirli aileler için bir soluk olduğunu açıklayan Çiçek, uygulamanın uzun sürmediğini ve bundan en çok çocukların olumsuz etkilendiğini aktardı. Çiçek'e göre, yetersiz beslenmeden kaynaklı birçok problem, büyüme çağındaki çocukların gelişimini olumsuz etkiliyor. Özellikle son yıllarda çocuklarda boy kısalığında (bodurluk) yetersiz beslenmeden kaynaklı bir artış var. Bu önemli ve ciddi sağlık sorunlarının en aza indirgenmesi için sendika olarak devletten talep edilen şeyler; bütün öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek ve temiz su ihtiyacının devlet tarafından karşılanması.
Eğitim, sağlık, güvenlik ve ulaşım hizmetlerinin devletin asli görevleri arasında bulunduğunuve bunların ücretsiz olması gerektiğini belirten Çiçek, her yıl artan özel okul sayısının sosyal devlet hizmetinin eksikliğine örnek olduğunu söyledi.
Maliyetleri yükseliyor
Günümüzde bireylerin en az üniversite mezunu olma gerekliliğinin, eğitim maliyetlerini önemli ölçüde artırdığını ifade eden Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni Dilan Gülsün, kitap, yol ve yemek gibi günlük giderlerle birlikte bir çocuğun eğitiminin aileler için ciddi bir yük oluşturduğunu; özel okul tercih edildiğinde ise bu yükün katlanarak arttığını dile getirdi.Gülsün, "Özellikle okullarda yemek dağıtımının olmaması, ailelerin bütçesini daha da zorluyor" dedi. Gülsün, özel okul zamlarının, özellikle artan enflasyon nedeniyle veliler üzerinde büyük ekonomik ve psikolojik baskı yarattığını söyledi. "Devlet okullarındaki kalabalık sınıflar, yetersiz rehberlik ve sosyal etkinlikler gibi eksiklikler, maddi zorluklara rağmen velileri özel okullara yöneltiyor. Bu durum, eğitimde fırsat eşitsizliğini derinleştiriyor; maddi imkânı olan ailelerin çocukları daha iyi eğitim olanaklarına erişirken, imkânı olmayanlar bu fırsatlardan mahrum kalabiliyor" ifadelerini kullanan Gülsün, artan maliyetler nedeniyle bazı velilerin çaresizce çocuklarını devlet okullarına yazdırmak zorunda kaldığını söyledi.