Covit-19 yani koronavirüs iki haftadır yazılarımı işgal ediyor! Bu üçüncüsü… Dünyayı sarmış bu illet… Benim birkaç haftalık yazı konularıma saldırmış çok mu?

Baştan başlayım; bugün Mart ayının 28’i… Ülkemizdeki ve çok yakın coğrafyalardaki salgını ve salgının etkilerini biz, yaklaşık olarak bir aydır hissediyoruz. Özellikle de içerisinde olduğumuz Mart ayının 13’ünden itibaren… Git gide artan miktarlarda sınırlamalar ile karşı karşıya kaldık! Bu sınırlamaları uzun uzadıya yazmayacağım; herkes biliyor zaten.

Ancak, tüm bu sınırlılık halleri, toplumun az bir kısmının kullanmaya alışkın olduğu bazı teknolojik nimetleri, daha fazla önümüze sürer oldu. Daha önce bankamatikten hiç karekod ile para çekmemiş kişi veya bu işleme güvenmeyen kişi, işlemi gerçekleştirdi mesela… Ya da internet alış-verişlerinden yararlanmayanlar birkaç deneme yapıverdiler. Belki de kullanmaya devam edecekler. Bu örnekler uzar, gider…

Neticede yaşantımıza burnunu sokmaya çalışan (e) uygulamalar, iyice içerimize kadar girdiler. (e) uygulamalar ile kasıt, elektronik uygulamalar… İnternet ve bir bilgisayar ya da türevi olan bir cihaz ile aslında yapamayacağımız şey kalmadı. Sanal dünya ile iyice sarmal hale gelen yaşamsal işlemlerimiz arasında e-spor da var.

Buradaki elektronik spordan kasıt, bilgisayar oyunları ile yapılan müsabakalar… Yani sizi dijital bir ortama alıp, bireysel ve gerçekten kas gücünüze dayanan bir spor çalışması değil bu!

Önce geçmişi…

e-spor’un geçmişi 1970’lerin sonlarına kadar gidiyor aslında… O yıllarda bugünkü gibi komplike bilgisayarlar veya benzer cihazlar yok tabii. Oyun konsolları var ama bu kadar gelişmiş değiller. Yine de televizyona bağlayıp karşısına geçtiniz mi, dünyanız değişiyor! Özellikle 1980’li yıllarda renkli televizyon kullanımının artmasıyla beraber, video oyun üreticileri de, yeni yeni oyunlar ve turnuvalar ile e-spor’un ilk adımlarını atmaya başladılar.

O yıllardaki cihazların birbirine bağlanması pek de mümkün değildi. Veya bir ağ içerisinde aynı oyunu aynı anda birden fazla kişinin oynamasına (multiplayer diyorlar bugünlerde) imkân vermiyordu teknoloji… Bu nedenle e-spor turnuvaları; belli bir sürede elde edilen puan ya da aynı anda farklı cihazlarda oynanan oyunlardaki ilk başarma süresi gibi kriterle ve eleme usulü ile oynanan oyunlarla şampiyonu ilan ediyordu.

Teknoloji geliştikçe ve ürünler küçüldükçe, internet dediğimiz sanal dünya da bizi iyice içerisine sarmalayınca, e-spor’un tarihi de, yetenekleri de değişti.

Artık bilgisayarlar birbirlerine bağlanabiliyorlar. Muliplayer adını verdiğimiz çok kullanıcılı oyunlar ile bambaşka bir dünyanın içerisine, bambaşka kişiler olarak girip, bambaşka hayatlar yaşayabiliyorsunuz. İşte bu yetenekler, e-spor dünyasında birçok ekibin kurulmasına ve bu ekiplerin birbirleri ile sanal dünyalarda mücadele etmesine yol açtı. Hatta birçok oyun için ligler kuruldu. Ülkemizde de kısa adı LOL olan League of Legends adlı oyunun ligi var ve ilk kurulan lig olma özelliğini taşıyor. Hatta Galatasaray ve Fenerbahçe gibi kulüplerimizin e-spor takımları olduğunu biliyor muydunuz?

e-spor takımları da, antrenman yapıyorlar, teknik heyetleri ve yöneticileri var. Sporcuların lisanslarının takibini yapan federasyonları da var. Transfer işlemleri de var. Sporcular para da kazanabiliyorlar. Normal sporlarla aslında tek farkları, sporcular, kendileri yerine video oyunundaki karakterlere spor yaptırıyorlar. Ayrıca ilginç bir bilgi de vereyim; dünyadaki en fazla izleyici kitlesine sahip olan spor dalı futbol… İzleyici kitlesi açısından futbolun ardından gelen spor dalı hangisi biliyor musunuz? İlginç ama e-spor!

Dipnot; “İnternetin bir yılı insan hayatında bir köpek yılına eşit diyorlar; yani hayatınızdan 7 yıl götürüyor. Başka bir deyişle, çok hızlı ve giderek daha da hızlanıyor.” Vinton Cerf.