Savașlar; insanlığa  kışkırtmayı, düşmanlığı, korkuyu, acıyı, kini, nefreti, kıyımı, öldürümü duyumsatır...

Geçmişten bugüne silahların, bombaların, roketlerin, insanın kanlı eliyle buluşan  saldırıların izlerini taşır.

Bugün de dünyanın değişik coğrafyalarında süren savaşları teknolojinin, iletişim olanaklarının aracılığıyla an an yaşıyoruz, izliyoruz. Bir televizyonda dizi izler gibi… Ne ki  baskıcı, egemen ülkelerin gözü dönmüş silah tüccarları, para babaları, güç odakları dün olduğu gibi bugün de savaş kışkırtıcılığını sürdürüyorlar.

Dünya gündeminde Keşmir, Endonezya, Filipinler, Afganistan, Taliban, Suriye, IŞİD, Yemen, Boko Haram, PKK, İsrail-Filistin… Bitmez tükenmez savaş tam tamları… Egemen güçler, silah tüccarları sürekli fitilini ateşliyorlar silahların.

***    

ABD'de siyah hareketin yılmaz savaşçısı Martin Luther King de ırk ayrımcılığına karşı oldu, kendini hep barışa adadı.

1963’de "Bir hayalim var…" diye başlayan ünlü konuşmasındaki şu sözlerini unutmak olası mı? "Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar."

Bence salt bir güne özgü değildir barış. Anlatımı, söylemi, kavramı, sesi, gönlü, evrensel duyarlığı, yüreği varsıl bir yaşam örgütü. Her zaman, her gün, her an barış… İnsanlığa yakışandır, dünyaya onur verendir, erdemdir.

Kötülüklerden, kavgalardan, savaşlardan uzak durma, kurtulmadır barış. Sevgidir, aşktır, dayanışmadır, uzlaşmadır, anlaşmadır, özveridir, umuttur, yaşama sevincidir…

***

Denir ki barış, Türkçe “bar” kök sözcüğüne dayanarak birilerine gitmenin, varmanın yoludur. Şairler de her zaman savaşa, düşmanlığa karşı yükseltmişlerdir seslerini; barıştan yana olmuşlardır hep.

Barış isteğinin, savaş karşıtlığının şiirlerde köklü bir geçmişi olduğunu biliyoruz. Daha eski zamanlarda da savaşa karşı çıkan, barışın değerini önemini vurgulayan şiirler yazılıp söylenmiş… Yine biliyoruz ki dünya şiir birikimi bu konuda oldukça varsıl.

Ne zaman barışa dair konuşulsa, yazılsa, akla hemen Yannis Ritsos’un o sıcacık dizeleri gelir.  

Yannis Ritsos, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı savaştıktan sonra iç savaşta da  faşizme karşı özgürlük ve demokrasi cephesinde çarpıştı. Emperyalizm karşısında yenildikleri için yıllarca hapishanede, adalarda tutsak yaşadı. Sonrasında şiiri dünyaya ulaştı:

“İnsanların sıkışan elleridir barış / dünyanın masasındaki ekmektir / gülümsemesidir annenin. /  Budur yalnızca. / Başka bir şey değildir barış. (…) Kardeşlerim, / barış içinde derin derin soluk alıyor / tüm dünya bütün düşleriyle. / Verin elinizi kardeşlerim, / işte budur barış.

Söz barışa gelir de şiirimizin Melih Cevdet Anday’ı anımsanmaz mı hiç? “Olsun Da Gör”  dizeleriyle:

“Ah günüm yetse görmeye seni / Seni övmeye gücüm yetse / Barış cağı altın cağ / Son ozanı ben olayım bu özlemin / Bu özlem bitse / O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör / Seyreyle deli ozanı / Bastan basa sevda bastan basa tutku / Dili baldan tatlı”

Şair Refik Durbaş çocukların adını oyun,  umut, emek, sevinç, devrim konulmasını ister; ama ille de “Barış Koyun Çocukların Adını” diye üstüne basa basa vurgular. Çünkü barış sözcüğü halkların dilinde ortaktır:

“Barışı sever bütün çocuklar / beştaş, saklambaç, elim sende / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / barış sözcüğünün halkların dilinde / (Barış koyun çocukların adını)” 

***

Dünyanın gülümsemesi, dirliği, aydınlığı, sevgisi, ortak dili olsun Barış. Her güne yoldaş olsun. Barışa barışa düzelecek dünya.  

Kutlu olsun….