Geçtiğimiz günlerde vizyona giren Joker filminin başrol oyuncusu Joaquin Phoenix'in performansından tüm izleyiciler etkilenmişe benziyor ama bir o kadar kitle de sanırım senaryosu için aynı duygular içinde.

Yönetmen Todd Phillips, ruhsal problemleri olan başarısız bir komedyenin özel yaşamındaki ve işinde karşılaştığı hayal kırıklıklarının onu acımasız bir katile dönüştüren öyküsünü anlatırken, şiddeti neredeyse kutsayan ve normalleştiren bir anlatım tutturuyor. Phillps, gerçekçi şiddet sahneleri nedeni ile Richard Lawson (Vanity Fair) gibi eleştirmenlerce, ele aldığı patolojik vakaları sorumsuzca bir propaganda mecrasına dönüştürdüğüne dair cümleleri şiddetle reddediyor ve ironik bir dille: “Bence, film, sevgisizliğin, çocukluk döneminde yaşanan travmaların, hayata karşı hoşgörüsüzlüğün öyküsü. İnsanların bu mesajı algıladığı düşücesindeyim. Sinema, kompleks bir anlatım sanatı. İzleyiciler içinde karmaşık olmayan bir sanat dalı arayan varsa, kaligrafiyi önerebilirim” şeklinde düşüncelerini belirtiyor! Başroldeki Phoenix de, filmin felsefi ve etik açılımlarından rahatsız görünmüyor: “Bence, film yapımcısının görevi, işin etik kısmı ya da iyi ve kötü ayrımı konusunda izleyiciyi eğitmeye çalışmak değil. Şahsen, filmde, bunun açıkca ortada olduğunu düşünüyorum" diyor ve ekliyor: “Senaryoyu okurken ben de çelişkili duygulara kapıldım ama bizleri farklı düşünmeye zorlaması nedeni ile bu projede olmayı arzu ettim.” Doğrusu Phoenix, Joker karakterini öylesine tutkulu bir performans ile canlandırıyor ki, kötü adam hayranlığı ya da anti kahraman fanatikliği yaratma konusunda sınır tanımaksızın izleyicisini, Joker’in içselleştirmesi anlamında kışkırtıyor.

Zararsız bir bireyin şiddet, anarşi ve kaos yaratacak sosyopat bir tipolojiye dönüşmesi bağlamında seyircide oluşan katartik ve bir o kadar da dejeneratif duygu durumu, metafiziksel örüntülerle kült bir sinema eserini karşımıza seriyor. Bu kötülüğe bir güzelleme değil, modern toplum düzenine acımasız bir eleştiri gibi izleyiciyi sarsıyor. Sosyal güvenlik bütçelerinin kısılmasından immature politik figürlere kadar toplumun tüm kesimleri ve politikaları otopsiye yatırılıyor. Sonuçta sosyolojik bir çözüm ortada bulunmasa da popüler küresel kültürün bir miti Joker karakterinde beyinlerimize arzı endam ediyor.

***

Bugünlerde, sinema sektörü gelişen teknolojisi ve olağanüstü sinematografileri ile büyük bir değişimden geçiyor ve bayrağı da Hollywood taşıyor. Batan Titanic için gerçek geminin yapım maliyetleri 120 milyon dolar iken, onun hikayesini anlatan filmin bütçesi özel efektleri ve aksiyon sahneleri ile 200 milyona ulaşmıştı. Bir kaç yıl sonra da James Cameron, sinema tarihinde devrim yaratacak olan CGI efektleri ile dünya çapında 2.78 milyar dolar ciro elde edecek olan Avatar filmini çekti. Görüldüğü gibi, dünyada ilk film gösteriminin olduğu 1895 yılından bu yana sinema endüstrisi inanılmaz değişimlere yol açtı. Oyunculardan, stüdyolara ve bilet satışına kadar ortaya çıkan ekonomi yaklaşık 100 milyar dolar civarında. Bu rakama reklamlar, hediyelik eşyalar, TV yayınlama lisansları, müzik CD satışları ve sponsorluk bütçeleri dahil değil.

Tabii okuyucularımız konunun sadece Hollywood film endüstrisi olmadığının farkında. Ardında Amerikan kültür emperyalizminin dahice bir kurgusu var. Elbette kültürel emperyalizm ile kültürel küreselleşme farklı kavramlar. Burada kastımız genel olarak, sinema dahil medya ürünleri ve hizmetleri ile ABD gibi gelişmiş sanayi ülkelerinin kendi değerlerini, diğer ülkelerin kültür ve değerlerinde bir aşınma ve yokolmaya neden olacak düzeyde o ülkelere tek yönlü empose etmesi anlamındadır.

Ülkemizde Sinema sektörü 70 milyon izleyici ve 900 milyon lira (yaklaşık 120 milyon dolar) ciro seviyelerinde. Son yıllarda dizi sektörü de bir hayli gelişti ve ihraç ürünü olarak 300 milyon dolarlar konuşuluyor. Bu dizilerin ülkemize değişik coğrafyalardan milyonlarca kişide sempati oluşturduğu da bir gerçek.

Sonuçta sinema muazzam parlak bir dünya. Joker filminden çıkan seyirciler ya Nietzsche’nin Wagner’in müziğine söylediği gibi “Bir ruh çöküntüsü içinde, batmamak için devamlı yüzülmesi gereken çılgın, kaotik dalgalar” arasına kulaç atacak ya da entelektüel donanımına bir katkı sağlayarak hayatına devam edecek!