WHO (Dünya Sağlık Örgütü), her yıl mayıs ayının ilk Salı günü Dünya Astımlılar Günü olarak kabul edilmiştir. Yeryüzünde, yaklaşık 350 milyon yani ülkemiz nüfusunun dört katı astım hastası

var. Ülkemizde ise, toplam vaka sayısı İzmir nüfusuna eşit (4 milyon). Bu güne özel hedeflenen

amaç, astım hastalığına karşı farkındalığı arttırırken, astımlı vatandaşlarımızın tedaviye uyum bilincini daha rafine hale getirip yaşam kalitelerini yükseltmek olarak özetlenebilir.

Ne yazık ki son yıllarda astım tanı sayıları artış eğilimindedir. Bunda en büyük etken ekolojik

kirliliktir. İnsanlık, uygarlık serüveninde yeni teknolojik ivmelenmelere imza atarken aynı duyarlılığı çevre kirliliğine karşı göstermemiş,bu durum da astım dahil bir çok hastalık grubunda kitlesel ölçekte artışlara neden olmuştur.

Astım, klinik belirti olarak en çok hırıltılı solunum olarak bilinen wheezing ile kendini gösterir ancak Bronşit ve KOAH dışında ani gelişebilecek başka hastalık durumlarında da bu tür solunuma

rastlanabilir. Nefes darlığı, öksürük ve bazen de göğüste sıkışma hissi, hırıltılı solunuma eşlik edebilir.

Astımda belirleyici özellik, bu şikayetlerin nöbetler halinde gelmesidir.

Ülkemizde erişkinlerin yüzde 2-6’sı, çocukların da yüzde 5-10’unda rastlanılan astım dağılımları Avrupa ile parelellik arz etmektedir. İlginç bir durum olarak, Eskimolarda yüzde 1 ama bazı Pasifik adalarında yüzde 20’lerin üzerinde görülebilmektedir. Çocukluk çağı astımlarının büyük çoğunluğu erişkin çağlara gelindiğinde kendiliğinden yok olmaktadır.

Astımda, her ne kadar genetik, atopik yapı, cinsiyet ve obezite gibi kişisel risk faktörlerini vurgulamak önemliyse de çağımız insanlığının en büyük aymazlıklarından biri olan çevre kirliliğinin üzerinde durmak gereklilik arz etmektedir. Astım hastalığında, hava kirliliği, sigara,

toksik ortamlardaki mesleki uğraşlar önemli risk faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır.

Küf mantarlarından ev tozu akarlarına, bazı besinler ile katkı maddelerine kadar bir çok etken de yukarıdaki risk faktörlerine eklenebilir ancak psikolojik durumdan sosyo ekonomik parametrelere kadar bir çok risk faktörü ve tetikleyici etmenin olduğu da bilinmelidir.

Tanı klinik tablo ve akabinde yapılacak fizik muayene ve birkaç tetkik ile konulabilmektedir.

Tedaviden amaçlanan da şikayetler ile astım atakları önlenmesi, akciğer fonksiyonlarının düzeltilmesi ve günlük normal yaşamın sağlanılmasıdır. Burada tedavi programı kadar hastanın eğitimi, atakları başlatacak faktörlerden uzak durumu ve düzenli takibi de önem arz etmektedir. Tedavide ise, ilaçların gerek etkinliği gerekse yan etki sınırlılığı açısından yüz güldürücü bir aşamada olunduğu bilinmelidir.

Sağlık Bakanlığı istatistik çalışmaları, ülkemizde ana tanı gruplarına bağlı akciğer kaynaklı hastane

yatış dağılımlarını yüzde 12.9 olarak göstermektedir. Onbeş yaş üst bireylerde de astıma bağlı sağlık sorunu yaşadıklarını deklare edenler yüzde 5.1 olarak belirlenmiştir. Yine aynı çalışmada hergün tütün kulananların oranı da yüzde 23.8’dir. Tüm bu sonuçlar, ülkemiz sağlık kaynaklarının daha verimli kulanılması ve sigara gibi zararlı alışkanlıklarla daha etkin mücadelelerin kamu sağlığı açısından önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Dünya Astım Günü'nün, hastalık bilincinin arttırılması ve sigara gibi çevresel risk faktörlerine karşı duyarlılığa katkı sağlamasını umut etmekteyiz.