Depreme ilişkin sayısız yazılarımdan biri daha... Çünkü maalesef bir deprem ülkesiyiz. Coğrafyamızın altı fay kaynıyor... Çoğunluğu da şiddetli sarsıntılara gebe...

Geçmişte doğuda, batıda büyük felaketler yaşadık. Bazı hırsız müteahhitler, kaçak yapılar, dere yataklarına kondurulmuş binalar yüzünden binlerce kayıp verdik.

Hayatta kalabilenlerin yaşamları boyunca silinmeyecek travmalarına şahitlik ettik.

Önceki gün İstanbul 5.8 ile sallandı.

Televizyon başında, canlı yayınlanan Gerçeğin Peşinde'yi izliyordum.

Sunucu İnci Ertuğrul profesyonelliğini konuşturdu. “Şu anda deprem oluyor, lütfen sakin kalalım” dedi.

Stüdyoda ayaklanan konukları, “Işıkların altından uzak durun” diye uyardı.

Uzmanların normal büyüklükte saydığı sarsıntı, ülke gündemine oturdu.Televizyonlar saatler boyu canlı yayın yaptı.

İzmir'de yaşayan benim jenerasyon defalarca 6 küsurlarla sallandık, deprem fırtınalarına tutulduk.

Ege bölgesinin altı, irili ufaklı faylarla dolu. Yedilik sarsabilecek potansiyelde olanlar var.

Dünya risk sıralamasında maalesef İzmir ilk 20, İstanbul ilk 10 ülke arasında.

Uzmanlar birbiri ardına o bilindik, ezberlediğimiz açıklamalarını yaptılar yine...

“Depreme ne kadar hazırlıklıyız” sorusuna yanıtlar arandı. Hazırlıklı falan değiliz.

İzmir bir derece de, İstanbul'un dağı taşı bina dolu.

Kaçacak, sığınacak toplanma alanları, 15 milyonluk megakent için devede kulak.

Bir kez daha görüldü ki, özellikle okullar ve devlet hastaneleri sağlam değil. Birçoğu hasar aldı.

5.8'de cami kubbesi yıkılıyorsa vay halimize...

“İnsanı deprem değil bina öldürür” biliyoruz. Evinin sağlamlığından emin olsan ne yazar. Depreme ne zaman nerede yakalanacağın belli değil. “Allah acısın bize” demekten başka çaremiz yok. Doğanın insafına kaldık...