“Alper Tunga (Dinçer Sümer) öldü mü?

Issız acun (Dünya) kaldı mı?

İmdi yürek yırtılır?”

(Şimdi yürek yırtılır)

Ege Ekspres Gazetesi’nin İzmir’de fırtına gibi estiği yıllar. Gazeteciliğin cambazı Erkin Usman, İzmir’de ilk olarak gazete dedikodu yazıları yazıyor. Vitrinin (ilk sayfanın) sağ alt köşesindeki sütunun başlığı, parmağıyla “sus” işareti yapan bir kadın, köşenin adı “Sus Kimse Duymasın” ve ilk imza da Leyla İlkin. Erkin, gazetede birçok şeyi başlatır; biraz hevesini aldıktan sonra o köşe veya sayfayı diğer arkadaşlara bırakır. Ben dedikodu yapmayı da yazmayı da pek beceremem ama ara sıra bu köşeye katkıda bulunuyorum. Bir gün şöyle bir “dedikodu” yazısı yazdım:

“Dün akşamüzeri, yakışıklı ve usta tiyatro adamı Dinçer Sümer’i son derece güzel bir hanımla Birinci Kordon’da gördüm. El ele tutuşmuş, İzmir’in muhteşem gurubunu seyrediyor, birbirlerine tatlı sözler söylüyorlardı. Herkes onlara hayranlıkla bakıyordu…”

Olayın erkek kahramanı Dinçer, yazının burasına kadar okuyunca, yazana etmedik küfür bırakmamış, elinden gelse gazeteyi toplatacak; zira sevgili eşi Ülkü okuyacak olursa, kızılca kıyamet koptu demektir. Neyse ki haberi devamını okuyunca içi rahat ediyor. Bitiş şöyle: “Sonunda kızı Ayşe: - Baba, dedi, yoruldum, beni kucağına alsana…”

***

Sevdiğim insan, beğendiğim şair, taktir ettiğim bir aktör ve yönetmendi Dinçer. Ortak arkadaşımız vardı. Zaten benim İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncularından arkadaşım olmayan yoktu. Ancak Dinçer ile özel yakınlığımız vardı. Bir kez, yazlıkları Gökova’da idi; eşi Ülkü, eşim Tülay’ın çocukluk arkadaşıydı. Fırsat oldukça Gökova’nın duru mavi sularına girer, yüzme yarışı yapardık. Ama hep Ülkü birinci olurdu…

Çok yönlü sanatçıydı Dinçer. (D’li geçmiş kullanıyorum, zira İzmir’in kurtuluş günü, öldüğü haberini aldım.) Bir süredir çağımızın moda hastalığı alzheimer’a yakalanmıştı. Bir erinç (huzur) evine yatırılmıştı. Ülkü’den başka kimseyi tanımıyordu. Ülkü’de ziyaretçi istemiyordu haklı olarak. Üzücü de olsa haberlerini, ortak dostumuz Gürol Tombul’dan alıyordum. Düşündükçe söyleştiğimiz, şiirleştiğimiz anlar geliyordu. Oynadığı, yönettiği yüzlerce oyun bir yana, yazdığı bütün tiyatro oyunlarını okumuş ve sahnede seyretmiştim.

Nasıl unuturum “Katip Çıkmazı”nı, “Denize Çıkazn Cadde”, “Küçük kızın adı Ayşe”, “Sandalım Kıyıya Bağlı”, “Bir Düş Müydü O İzmir?”, “Gül Satardı Melek Hanım”, "Maviydi Bisikletim", "Gecenin Kulları", "Ali Ayşe'yi Seviyo", "Ortakçılar" ve "Marion ile Memet" vb. roman, çocuk oyunu ve tiyatro oyunlarını. Salihli halkı adına "Dionysos Şiir Ödülü" verdiğim Dinçer Sümer'in kazandığı çeşitli başarı armağanlarının sonuncusu "Türk - Yunan Dostluk ve Barış Ödülü." Ödüle layık görülen muhteşem şiir, adından da anlaşılacağı gibi, bir Türk'ün bir Yunanlı'ya seslenişini dile getirmektedir.

Yattığı yerde barış içinde uyusun benim sevgi ve övgü değer kardeşim Dinçer Sümer; Ülkü ile Ayşe'nin büyük acılarını paylaşıyorum.