Bu hafta milli maçlar haftası; bir tarafta, A Milli Futbol Takımımız 2022 Dünya Şampiyonası finalleri için mücadele ederken, diğer tarafta ise kadın ve erkek voleybol milli takımlarımız, Avrupa Şampiyonasında kupa mücadelesi veriyorlar.

A milli futbol takımımızla devam edeceğim, ancak; Devrecilik kelimesini daha önce hiç duydunuz mu?

Erkek okurlar, özellikle de, ben gibi kırklı yaşların yarısında olanlar ile daha yaş almışlar çok iyi bileceklerdir; bir askerlik terimidir devrecilik... Ya da askerde, rütbesi olmayan erler ile erbaşlar arasında çok kullanılan kelimelerden biridir desem daha doğru olacak sanırım. Spor müsabakalarındaki ilk yarı, ikinci yarı misali gibi değildir bu devre… Hele ki, elektrik devresi hiç değildir.

Aslında aynı anda askere gitmiş, aynı celp döneminde asker olmuşların birbirlerine tertip dediklerini biliyoruz. Bir zamanların çok

dinlenilen müzik grubu Ersen ve Dadaşlar’ın en sevilen şarkılarından birine de konu olmuştur tertip sözcüğü; “aman tertip, can tertip / hasrete katlan tertip…” şeklinde sürer bu şarkı…

İşte bu tertip dedikleri/dediğimiz kelimenin tam da kendisidir devre, -ki dönem anlamında kullanılmaktadır burada… Devrecilik ise askerlik hizmetini yapmak için aynı dönemde, askerlik hizmetini ifa edenlerin birbirlerine karşı göstermiş oldukları yakınlık ve birbirlerine karşı gösterdikleri iltimaslardır aslında… Sürekli olarak birbirlerini korur, gözetir ve kayırırlar devreciliği güden askerler. Ve çok eskiden, birçok askeri birlikte, yazılı olmayan bir kural gibi işlermiş bu hadise… Neticesinde yeni gelen sürekli ezilir ve bütün işleri yapmak zorunda bırakılırmış. Ne zamana dek? Eskiler terhis olup gidene dek! Ancak bu konu, bir sarmal gibi devam eder, yeniler eski olur, en yeni gelenlere, yeni eskiler de kendilerinden önceki eskilerin yaptıklarını uygularlarmış. Bu iş böyle gider dururmuş ki, bu işin adı devrecilik olarak kalmış.

Son dönemlerde, özellikle de son on yılda, askeri birliklerdeki profesyonel askerlik diyebileceğimiz tanım sıklaştığı için ola ki, eski günlerdeki devrecilik artık yok ya da yok denecek kadar azalmış durumda…

Devrecilik tanımını ve yaşanmışlıklarını şöylece bir hatırlattıktan sonra, A milli futbol takımımızla şimdi devam edebilirim;Hafta içerisinde bir Karadağ maçı oynadık ki, 2–2 gibi evlere şenlik bir skorla sonlandı. Müsabakanın başından sonuna kadar o kadar net ortaya çıktı ki; az önce anlatmaya çalıştığım devrecilik hadisesi… Özellikle gol yollarında etkili olsun diye inatla oynattığımız Burak Yılmaz’ı ve etrafındaki oyuncu grubunu, -ki kendisini gol atabilmesi için beslemesi gereken alt devreleri iyice takip ettim; kameralar futbolcuların yüzlerine, pozisyonlardan sonra odaklandıklarında bazı konuşmalarını dudaklarından okuyabiliyorsunuz. Örnek mi? Cengiz Ünder’in, bir pozisyonda, Burak Yılmaz’a pas vermek yerine, kaleye şut atması ile top dışarı çıkarken, Cengiz’in “özür dilerim abi” şeklinde bir cümle kurduğu kameralara çok net yansıdı.

Yine aynı şekilde, kaleci Altay’ın, Burak Yılmaz’a maçın ilk yarısında ismiyle seslenip, ağabey dememesine, özellikle sosyal medyadan tepkiler yükselmişti ki, milli takımdaki devrecilik iddiama da iyi bir örnektir bu… Maçın, her iki yarısında da, atak oynadığımız dakikalara dikkat ediniz; gol yollarında kaleye vurmak yerine, oyuncularımız inadına ve ürkek bir halde Burak Yılmaz’ı aradılar ve hız kaybına neden olan bu durum, pozisyonun değil golle sonuçlanmasını, hemen bitmesine sebep oldu. Ya rakip defans araya girdi ya da top Burak Yılmaz’a ulaşamadı. Maçın uzatma bölümlerindeki baraj hadisesinde de, tekrar tekrar izledim ki, baraja geçmesi gereken dördüncü kişi kesinlikle Burak Yılmaz’dı ve kaleci Altay bu konuda ısrarcı olamadı bile. Sadece kameralara bir eliyle yaptığı dört parmak işareti ile dudaklarından kale sahası içerisinde altı pasa dökülen “dört” kelimesi yansıdı, o kadar… Kaleyi karşıdan gören ve kazanılan serbest vuruşta, Hakan Çalhanoğlu yerine, kendisinin vurmak istemesi, ve bence takımın duran top ustasının Hakan olmasına rağmen Burak Yılmaz’ın vurması; Hakan’ın da buna dur diyememesi, itiraz edememesi, istekli dahi olamaması, bu da enteresan bir devrecilik örneği… Milli takımın, eleştirilecek Şenol Güneş başta olmak üzere çok yanı ve yönü var! Şenol Hocanın oyuncu tercihleri ve değişim tercihlerinden tutun da, takım içerisinde terleyenlerin, ter oranlarına kadar… Ya da genel form durumlarına kadar… Fakat, dikkat ettiyseniz hiçbiri ile ilgili olarak bir kelime dahi yazmadım. Yazmadım çünkü, devrecilik, yaşama zarar veren çok farklı bir kavram! Ve milli takım içerisinde kendisine yer bulmamalı, bulamamalı! Buna izin vermeyecek olanlar ise öncelikle “artık ben bırakıyorum milli takımı” diyebilecek eskilerdir. Oyuncu tercihleri ile de teknik adamın, ta kendisidir.

Dipnot; “sporda devreciliğe değil, devrimciliğe ihtiyaç var!”