Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir.

(Fakir Baykurt)

Fakir Baykurt, yaşamımın 40 yılını öğretmenlikle geçirmiş, edebiyatımıza da önemli yapıtlar kazandırmış, Köy Enstitüsü çıkışlı, eğitimcilerin unutulmaz önderidir. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) sıkıyönetim mahkemelerinde bile baş eğmemiş efsane kurucu başkanlarındandır. Faşizmin zulmünden hep payını alandır. Kalemi oldukça güçlüdür. Onun karakterleri hep yaşamın içindedir. Filmi çevrilen, tiyatroya da uyarlanan ünlü “Yılanların Öcü”nün de yazarıdır. Attila İlhan’ın tanımıyla; “meslekten romancıdır”

***

Bugün; Eğitim-İş Sendikası’nın yaptığı araştırmaya göre öğretmenliğin “saygın bir meslek

olma özelliğini kaybettiği” görüşündeki, yüzde 73'ünün çocuklarına kılık kıyafet alamadığı, yüzde 96'sının son bir yılda yaşanan fiyat artışlarının bütçesini çökerttiğini düşündüğü, yüzde 44'ünün ev kredisi, yüzde 30'u araç kredisi, yüzde 25'i eğitim kredisi ödediği, yüzde 29'unun esnafa borçlu yaşadığı, yüzde 37'sinin kredi kartlarının sadece asgari ödemesini yapabildiği, yüzde 3'ünün maaşında icra olan, yüzde 46'sının anne/baba arkadaş yardımı alarak ancak geçinebildiği, yüzde 26'sının ek iş yaptığı, yüzde 61'inin gelirlerinin yetersizliği nedeniyle psikolojik sorun yaşadığı, yüzde 43'ü daha çok para kazanacağı bir iş bulursa mesleği bırakacağını, yüzde 59'unun da gelecekten umutlu olmadığını söylediği; bize okumak, yazmak, sevmek, sevilmek, yeryüzünde ne varsa bize öğreten, Başöğretmen Atatürk’ün, Kuvvacı Yürek Mustafa Necati Bey’in, Tonguç’un, Hasan Ali Yücel’in “öğretmenlerinin” günü!

***

Yazıya Fakir Baykurt’la başladık, onun bir anısıyla bitirelim:

Kahveden gelen güzel kokulara dayanamayan, Baykurt annesine ‘Çay isterim, ille de çay’ diye tutturur. Annesi ise bu isteği geri çeviremez. Fakir Baykurt’un elinden tutup kahveye götüren annesi, kahveci Topal Hüseyin’i yanına çağırıp, ‘Hüseyin bir bardak çay getir benim oğlana’ der. Çay gelir de o an ki heyecan ile çayın nasıl içileceğini bilemeyen Fakir Baykurt sıcak çaydan büyük bir yudum aldıktan sonra ağzı yanınca bardağı yere atar. Bardak toprağa düştüğü için kırılmaz ama Baykurt annesinin tokat atacağını düşünür. Fakat öyle olmaz, Anne, Topal Hüseyin’den bir çay daha getirmesini ister. Fakir Baykurt’a ikinci çay geldikten sonra bu kez çayı üfleyerek içer. Yıllarca annesine o gün niye kendisine tokat atmadığını sorsa da annesi bu soruyu hep cevapsız bırakır. Annesi, bu sorunun cevabını yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir.

Annesi Elif Baykurt’un dersine girdiği o günü şu sözlerle anlatır Fakir Baykurt: “Sınıfta estim, gürledim. Ders bitince dışarıda anneme sordum. 'Anacığım beğendin mi öğretmenliğimi?’

'Eh, işte fena değil' dedi. ‘Müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?’ diye sordum. Anne Baykurt, herkese ders olması gereken şu sözleri söyler: 'Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!'

Not; 19 yıl önce -bugün- yitirdiğimiz İGC, TSYD, TGS, TFMD’nin de yöneticilerinden meslek büyüğüm, ustam Celal Yılmaz’ı saygı ve özlemle anıyorum.