Genelde Altınordu ve Altay'ın maçlarına yetişemiyorum. Açıkçası şöyleydi, böyledi gidemiyorum. Dolayısıyla televizyondan izlediğim kadar bilgi sahibiydim.
Altay-Altınordu derbisi izin gününe denk gelince fırsatı kaçırmadım.
Hatta kendim yetmedi işin içine eşimi de taktım. Karı-koca düştük Atatürk Stadı yollarına... Aklıma hep tribünlerin çevresinin tıklım tıklım olduğu günler gelir.
Ama nerede... İki taraftan da idare ettiği kadar taraftar tribüne gelmiş.
Hafif bir heyecan esintisi.
Maçı izleyenler izledi, izlemeyenler gazetelerden okudu. Fazla detaya girmeyeceğim.
Altınordu'yu beğendim. Eksik, yarım-yamalak ama güzel. Ne yaptığını bilen sahada kendin emin. Ayağa pas yapıyor. Genç ve dinamik...
Sahada koşmadık basmadık alan bırakmadılar. Tabii ki orta sahada yaptıkları bu varyasyonlar ve paslaşmalar ceza sahasına pek yansımıyor. Orada bir türlü düzelemeyen akortsuzluk var. Muhammet Mert gözümüzümün pasını silen bir paslarıyla keyif verdi. Ancak tamamlayıcı unsur en uçta olmadı-olamadı. Serdar Deliktaş'ın 31. dakikada sakatlığı işin gidişatını iyice bozdu. Zaten gol atmakta zorlanan kırmızı lacivretli ekip iyi bir afalladı.
Fakat takım oyununa Altay kalecisinin hatası da eklenince özgüven daha da arttı ve Şeytanlar maçı kazanmayı bildi. Sonuçta herkesin övdüğü seri yapan Boluspor ile Altınordu arasında 5 puan var. Kadroya bakarsan arada dağlar kadar fark var. Demekki ki sistem futbolu açığı kapatıyor. Her yıl ümit ettiğimiz Play Off'tan Süper Lig neden olmasın. Haa bir de Hasan Hatipoğlu var. Müthiş oynadı. Kafasındaki bandaja aldırmadan kendini oradan oraya attı. Alkışı hak ediyor.
Altay için ise çok kısa yorum yapacağım. Tek kelime ile dağınık.. Bir kelime daha istersen savruk...
Sistem ile takım oyununu birleştirdikleri gün korkulu rüya görmeyecekler. Ancak şu görüntü beni korkuttu. Tehlikeye doğru gidiş var. Spor Toto 1. Lig nankör bir lig... Acımasız... Umarım en kısa zamanda toparlanırlar.