Bu hafta dünya kendi konuları ile dönerken İzmir’in ise tek bir gündemi vardı. Deprem. Önce çok sayıda insanımızı kaybetmenin acısını yaşadık. Ardından yıkılan binalara odaklandık. Sonra da orta ve ağır hasarlı binaların da kullanılamaz olduğu gerçeği ile yüzleştik. Depremde evleri, dükkanları zarar görenler ise birkaç hafta önce hayal dahi edemeyecekleri bir hayata devam etmek zorunda kaldılar. İlk tahmin edilenden çok daha fazla kişi de evsiz kaldı. Umarım deprem mağduru herkesin en kısa zamanda acıları dindirilir ve sıcak bir eve kavuşabilirler.

Açıkçası tek sıkıntı da bu değil. Halen devam eden bir koronavirüs salgını var. Kalabalık toplanma alanları bu hastalığın en sevdiği yerler olacak. Fakat asıl endişe kaynağı görünmeyen virüslerden çok, toplum içinde olan iki ayaklı virüsler. Bu toplum virüsleri de depremi fırsat bilip evlerin, çadırların yanında peydah olan, hırsızlar, dolandırıcılar ve istismarcılar. Tüm dünyada afet zamanlarında bu yaratıkların yarattıkları sorunlara çözümler arıyor. Avrupa da bu kişilere önlem olarak teknoloji firmaları ile işbirlikleri sıkılaştırmaya başladı.

Pandemin ilk günlerinde tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da internet platformları bilinmeyen ve / veya şüpheli kalitedeki başta maskeler kişisel koruyucu ekipmanlar ve diğer şüpheli koronavirüs ilaç, tedavi vs. reklamları ile doldu. Hatta bazı sosyal medya mecraları bu tür reklamları yasakladıktan sonra bile bu furya devam etti.

İkinci dalga koronavirüs salgınından önce Avrupalı ​​milletvekilleri de tüketicileri koronavirüs dolandırıcılığı ile hedefleyen haydut tüccarlarla savaşmak ve için bir araç olarak daha fazla veri paylaşmak adına büyük e-ticaret ve medya platformlarına baskı yapmaya başladı. Ve kurulan komisyon geçtiğimiz günlerde teknoloji ve sosyal medya platformlarının yöneticileri ile bir araya geldi. Komisyon, Amazon, Alibaba / AliExpress, eBay, Facebook, Google, Microsoft / Bing, Verizon Media / Yahoo dahil olmak üzere 11 çevrimiçi platformla yeni eğilimleri ve istismarcıların kullanabilecekleri açıkları konuştular.

Komisyon şimdiden bu tür işbirliği önlemleri ile şimdiden platformların "yüz milyonlarca dolar ve euro" yasa dışı ve yanlış yönlendirmeli reklamın kaldırıldığını iddia ediyor.

Bu tür devlet ve sosyal medya kanalları ile olan görüşmeler ve önlemler de ülkemizde bugün veya daha sonra yaşanacak tüm deprem, salgın, yangın gibi afetler içinde uygulanabilir.

Örneğin bu deprem de hırsızlara karşı evlerini terk etmek zorunda kalan aileler için sosyal medya kanallarından 24 saat evlerini görebilecekleri IP kameralar kurulabilir. Yardımların dağıtımında sosyal medya mecralarından yardım istenebilir. Sosyal medya siteleri üzerinden afet zamanı peydah olan hırsız ve dolandırıcıları ifşa mekanizmaları kurulabilir.

Ve depremde gördük ki enkazların durumu, müteahhitlerin hırsızlıkları, insanların mağduriyetleri gibi pek çok önemli bilgi önce sosyal medyadan yayıldı. Yani sosyal medya olmasa idi her noktadan haber almak nasıl mümkün olacaktı? Şimdi tekrar geçtiğimiz günleri düşünün ve İzmir depremini o günlerde sosyal medyanın olmadığı ve binlerce kat daha fazla kötü olan 99 Gölcük depremi ile karşılaştırın. Hangi depremden daha fazla haber aldığımızı ve tepki toplumun tepki verme hızlarını karşılaştırın. Sonra da sosyal medyanın neden önemli olduğunu hissedin.

Şu an ülkemizde son sosyal medya düzenleme kanunu ile birlikte yurt dışı kaynaklı sosyal medya mecraları ile yüksek yoğunluklu bir çatışma yaşanıyor. Mutlaka ki yurtdışı kaynaklı sosyal medya kanallarının yöneticileri ile fikir birliği olunmayan haklı pek çok alan da var. Fakat bence çözüm bu olamaz. Avrupa Birliğinin yaptığı gibi konuşup anlaşmanın dışında da herhangi bir çözüm hiç mantıklı değil. Olacak sonuçlar da o platformlardan ziyade önce halka ceza olacak. Sağlıklı, huzurlu günler dilerim.