Biz birçok kavramla, tanımla, araçla, yol ve yöntemle çok uzun yıllar sonra tanıştık. “İlkler” tarihimizde yapılacak kısa bir gezinti, bu tanışıklığın nelere mal olduğunu ibret verici öykülerle anlatır. Öncülere o günlerde gösterilen acımasızlık ile bugün emek verenlere yapılanlar, içselleştirme ve aidiyet duyma kalibremiz açısından da, özel bir madde oluşturur. Bunun birinci nedeni hazırlıksızlık, öteki de olan ile olması gerekeni bir türlü buluşturamayan hazımsızlıktır. Bu yüzdendir ki, bizim gibi coğrafyalarda kavramlar habire yeniden keşfedilir. Erken kalkan kendince biçimler, itiraz edenle dayatan arasında kalan garibimin de ağzı burnu iki de bir dağıtılır, kör topal biçimde yaşamaya çalışır. “Demokrasi” onlardan biridir, peki “Dramaturgi” nedir?

Dramaturgi, bir tiyatro terimi olup, genelde oyun değerlendirme-inceleme-irdeleme, özelde oyun sahneleme bilimi anlamına gelir. Bu işin uzmanına da “Dramaturg” denir. Aristoteles’le başlamış, Schiller’le yürümüş, Brecht’te yeni bir anlama kavuşmuş olup, tiyatronun olmazsa olmaz dertlerinden biridir. Nasıl desem, hani bir oyunu izledikten sonra “Bu ne berbat oyun!” diyorsunuz ya, işte onun en önemli nedeni, izlediğinizin bir dramaturgi faciası olmasındandır. Bir ek bilgi daha, bugün İzmir Emniyeti Pasaport Masasında “meslekler” arasında “Dramaturg” varsa, yazarınız sayesindedir. İzmir Devlet Tiyatrosunda dramaturg olarak çalışırken pasaport için başvurmuş, lakin emniyet listesinde böyle bir “meslek” yazmadığından geri çevrilmiştir. O da oturup dramaturgi tarihi ve dramaturgun görevleri konusunda bir sayfalık açıklama yazmış, altına kurumun mührünü basıp vermiştir. Böylece devletin memur kimliğiyle tanımladığı bir mesleği, devletin bir başka birimine anlatmış, nihayet bir yandan listeye yazılmasını sağlamış, bir yandan da pasaportuna kavuşabilmiştir. O yüzden bu ülkedeki dramaturgların, şu arkadaşlarına bir teşekkür borçları vardır.

Tiyatro, hayatın yansımasıdır. Bu nedenle dramaturginin bir oyun hakkında sorup, yanıtının peşine düştüğü “Ne, nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim?” soruları, aynen hayatı doğru okumada da gerekli ve zorunludur. İnsanlığın bir arada yaşamak ve hayatı anlamlı kılmak adına bulduğu ve “en ideal” yaşama biçimi olarak öngördüğü demokrasi de, dramaturgiye ihtiyaç duyar. Siz o soruları sormadığınız ve yanıtlarının peşine düşmediğiniz zaman, demokrasi herkesin kendince tanımladığı “devekuşu” hikâyesine benzer. Yoksa fil miydi?

Bu nedenle Afrika’nın diktatörü, Ortadoğu’nun şeriatçısı, göstermelik olsa da batının modern taçlı soytarıları, silah ve baskıyla kitleleri zapturapt altında inleten Uzakdoğu’nun taçsız hükümranları, kendilerini demokrat, ülke yönetimlerini de “demokrasi” olarak adlandırıp pazarlar. Kendi sınırları ve lüksleri içinde çağdaşlık ve demokrasi nutukları atsalar da, sözgelimi deniz aşırı toprakları sömürge, arka bahçe, uydu ülke olarak tutmaları, başları sıkıştığında oraları kan göllerine ya da çöllerine dönüştürmeleri, gerçek yüzlerinin makyajsız ve rötuşsuz fotoğrafıdır.

Bir de, demokrasiyi hedefe varılınca inilen araç olarak görenler vardır. Demokrasiyi tesis adına salkım salkım insan asanlar, ikide bir rafa kaldıranlar, dışarıya karşı demokrasi vaaz verirken kendi yapılanmaları içinde antidemokratik gidişattan hiç rahatsız olmayanlar vardır. Sokakta demokrat pozlarda dolaşıp, evde sabah akşam çoluğunu çocuğunu dövenlerden, feodal dinci faşist yapılara işmar edip, bir de buna demokrasi mücadelesi diyenlere kadar listeyi uzatmak mümkündür ve de yazmakla anlatmakla bitmezler.

Oysa demokrasinin dramaturgisi basittir: insana, düşüncesine, tercihlerine, onuruna, özgürlük ve bağımsızlığına saygı ile antidemokratik her türlü yöneliş ve tutumu reddetmek. Dramaturgisi yoksa ne hayatın ne sanatın kalitesini yakalamak olası değildir. Demokrasi mi? 5 N-1 K sorularına yanıt vermeden olmaz. İstediğiniz sorudan, ama önce kendinizden başlayabilirsiniz. Haydi, biraz samimiyet, haydi biraz bilgi, görgü, entelektüel duruş!