Türkiye'nin önünde iki seçenekli bir soru var. Soru şu: Türkiye demokrasi ile mi yönetilmeli yoksa despotizm ile mi yönetilmeli? Bu konuyu halka sormak için bir referanduma gitsek acep ne olur? Dini, siyasetin rehinesi olarak sürdüren diktatörler, hem gerilimleri artırdılar hem de siyasallaşan dinin manevi içeriğini boşalttılar.

Geçtiğimiz yıllarda Arap Baharı kandırması altında iktidara gelen tüm diktatörler, dini siyasetin rehinesi olarak kullandıkları için onların iktidarları uzun sürmedi ve tek tek çöktüler. Din ve vicdan özgürlüğü baskılanırsa, din siyasetin aracı haline getirilirse, toplumdaki kutuplaşmalar artar gerginlikler derinleşir, kutsal dinimizin manevi içeriği boşalır. İşte Arap Baharı diktatörlükleri bu yüzden tek tek çökerek yıkıldı.

***

Cumhuriyetimizi kuranlar, çağdaş bireyi ve toplumu oluşturmayı amaç edinmişlerdi. Onlar, demokrasi ile yol almak, demokrasiyi içselleştirmek, demokrasiyle yönetilmeyi hedef edinmişlerdi. Din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına almak için laiklik sistemini getirmişlerdi. Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları, şunu çok iyi biliyorlardı ki; demokrasi yoksa bir ülkede onun yerini despotizm alır. Ülke tek bir kişinin buyruğu altında yönetilir. Hukuk baskı altında, vicdan baskı altında olur. Kuvvetler ayrılığı gerçeği yok edilir.

Bir ülkede kuvvetler ayrılığı yok edildiğinde, bir kuvvet bir başka kuvveti buyruğu altına alır. Bütün dengeler altüst olur, devletin var olan bütün sistemleri teker teker çökerek yok olur. İşte bunun adı da diktatörlük olur. Dünyadaki İslam ülkeleri haritasına baktığımızda özgürlüklerin çiğnendiğini, egemenliğin halktan alındığını ve tek kişiye verildiğini görürüz. Dinsel baskılarla, devlet baskılarıyla toplumların yönetildiğini ve adaletin askıya alındığını görürüz. Şöyle bir baktığımızda hiç bir İslam ülkesinde demokrasinin olmadığını huzurlu bir yaşamın sürmediğini görürüz.

***

Kadın hak ve özgürlüklerinin baskı altına alındığını, kadının bir metadan öteye hiçbir değerinin olmadığını görürüz. İslam ülkelerinde bitmeyen savaşların, bitmeyen kin ve nefret duygularının hiç eksilmediğini görürüz. Mezhep çatışmalarının toplumları nasıl böldüğünü, kanlı çatışmaların hiç bitmediğini görürüz. Terör örgütlerinin din kisvesi altında nasıl acımasızca insanlığı katlettiğini görürüz. Bilim ve tekniğin hiç önemsenmediğini, sanat ve kültürün hiç önemsenmediğini, basın özgürlüğünün yok edilerek nasıl cezalandırıldığını görürüz. Sonuçta toplumların dinsel baskılarla ve buyruklarla yönetildiğini görürüz. Dinsel baskılarla, terör örgütlerinin baskısıyla ülkelerinden kaçan, anasını, bacısını, karısını bırakıp Türkiye kaçan, kaçkınlar Türk milletine namus dersi vermeye çalışıyorlar. Ülkemizde bize posta koyuyorlar. Kendi ülkelerini bırakıp kaçan bu kaçkınlar, ahlaksızlıklar yapıyorlar.

***

Buradan iktidara sesleniyorum: ABD tarafından fonlanan, ülkesini, kadınını çocuğunu bırakıp kaçan sonra hadsizce kadınlarımıza, çocuklarımıza saldıran Afganlıları, Suriyelileri ülkemiz içinde milletimiz asla kabul etmiyor. Türkiye Ortadoğu'nun çöplüğü değil ve olmamalı. Türkiye, ülkesi için savaşanların ülkesi. Ülkesinden kaçan kaçkın mültecilerin ülkesi değil. Türkiye, İslam ülkeleri içinde dünyada örneği tek laik ve demokratik bir Cumhuriyet… Şimdi ABD ve Avrupa, Türkiye'yi bir Afganistan'a, bir İran'a ve Suriye'ye benzetmeye çalışıyorlar. Onları içerimize sokarak, halkımızın birliğini ve dirliğini bozmaya çalışıp bizi içeriden çökertmek istiyorlar. Türk halkı bu gerçeği unutmasın. Biz mülteci düşmanı değiliz ama artık yeter. Ülkemizde milyonlarca gencimiz işsizken, bugün 4.5 milyon Suriyeli'yi ve şimdi de Afganlıları da içimize katarak onlara milyarlarca lira harcıyoruz ve içimizde barındırıyoruz. Bu paraları işsiz olan kendi gençlerimizin geleceğine harcamalıyız. Bütün mültecileri kendi ülkelerine uygun koşullar yaratarak kendi ülkelerine göndermeliyiz. Türkiye mülteci çöplüğü değil. Türkiye, demokratik, laik bir hukuk devleti olarak kuruldu ve öyle de kalacaktır. Despotizme ve diktatörlükle yönetilmesine bu halk asla izin vermeyecektir. Kimse bunu fonlamaya kalkmasın. Bir referanduma gitsek, Türk halkı her zaman demokrasiyi tercih edecektir. Despotizmi ve diktatörlüğü asla değil...