Acı bir haberle sarsıldık Perşembe günü. Son zamanlarda politik hiciv alanında bir kuyruklu yıldız gibi parlayan sevgili Turgay Yıldız’ın dünyamızı bırakıp gittiği haberiyle… “Medya Mahallesi“ni izliyorduk her sabah olduğu gibi. AyşenurAslan’ın gözyaşlarına hakim olmakta zorlanması anlaşılır bir şeydi. Programına zaman zaman konuk ettiği değerli bir tiyatro sanatçısıydı Yılmaz. Muammer Karaca, Zeki Alasya-Metin Akpınar, Levent Kırca, Ferhan Şensoy gibi ustalarla birlikte anılmayı hak eden bir yetenek… Son derece mütevazi, o ölçüde çalışkan bir sanatçı. Sosyal medya aracılığı ile geniş kitlelerle bağ kurmayı başarmıştı kısa sürede. “Ben bir şey yapmıyorum, iktidar yapıyor” diyordu. Kaybı, havuz medyası için sıradan bir ölüm haberiydi, ama bizim için hayatımızdan koparılan bir yaprak…

BirGün gazetesi dünkü manşetinde iktidarın yapacağı sosyal medya düzenlemesiyle ifade özgürlüğünün kırıntısını bırakmayacağından söz ediyordu. Turgay Yılmaz için ne güzel bir skeç konusu olurdu… “Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar”ı yok etme iddiası ile iktidara gelenlerin yazgısını sanatla görünür kılabilen, mizahın gücünü dosta düşmana gösterebilen bu değerli sanatçıyı sahnede izleme olanağı bulamamıştım. Ama, “Ülkeyi7 Cüceler” oyununun İzmir 5. Uluslararası Mizah Festivali’ne katılması için yazışmış, “Onur duyarım” yanıtını almıştım. Turgay Yılmaz, günümüzün magazin şöhretlerine benzemiyordu. Karanlığa karşı mizah silahıyla direnen namuslu bir sanatçıydı. Bugünlerde pek revaçta olmayan bir değer.  

***

Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen, “Düzen namus istemiyor” derken, emeğin kutsal olduğu bir namus kavramından ne kadar uzaklaştığımızı anlatıyordu, dünkü yazısında. Günümüzde, ciddi bir değer erozyonu yaşadığımız bir gerçek. Sanat, bu erozyonun görünürlük kazanmasında etkili bir araç olabilir, olmalı da… Peki, kaç sanatçımız cesaret edebiliyor bu türden konulara değinmeye? Onların boş bıraktığı alanda tehlikeli gelişmelerin yaşandığından kaçımızın haberi var? Sözcü yazarı Saygı Öztürk, eğitimin dini vakıflara teslim edilme tehlikesini konu almıştı dünkü yazısında. Milli Eğitim Bakanlığı, Ensar Vakfı ile imzaladığı bir protokolla okullarda ‘Değerler Eğitimi’ verilmesini bu vakfa bırakmıştı. Konu yargıya taşınmasına karşın, protokolün içeriği açıklanmıyormuş. Şaşırmıyoruz elbette… 

Değerlerimizi korumamız, onlara sahip çıkmamız gerek. Sanat ve iletişim bu alanda etkili bir araç olabilir. Kolay para kazanmanın, kolay şöhret olmanın geçerli olduğu bir ülkenin sineması için bundan önemli bir tema olabilir mi? Bir zamanlar sinemamızda “Namuslu”, “Köşeyi Dönen Adam” gibi filmler yitirmekte olduğumuz değerleri ve onların yerini alan ‘yeni’ değerleri bize gösterirdi. Günümüzde de, az da olsa yitirdiğimiz değerleri anımsatan filmler yapılıyor. Televizyon kanallarımız içinde, Halk TV’de Serhan Asker’in, KRT’de Hilal Solmaz’ın programlarını takdirle izliyorum. Değerlerimizi bize anımsatmaktan geri durmadıkları için…

***

Bugün, bir sanatçımızın 80. ölüm yıldönümü. Sahneye çıkma cesareti gösteren ilk kadın tiyatrocu, Afife Jale’yi kaç kişi anımsayacak, anımsatacak?  Yarın da, sevgili Çolpan İlhan’ı yitirişimizin 7. yıldönümü. Hafta içinde, tiyatromuza büyük emek vermiş üç değerimiz, Sevda Şener, Toto Karaca ve Suna Pekuysal’ın ölüm yıldönümleri vardı. Kadın özgürlüğünün gündemimizdeki önemi hiç azalmazken, bu alanda mücadele veren sanatçılarımızı kaç kişi anımsadı? Ayşegül Yüksel'in Cumhuriyet ve Eren Aysan'ın BirGün'deki Sevda Şener yazılarını bu bağlamda alkışlarla karşılıyor, okumanızı öneriyorum.

Değerlerimize sahip çıkmaktan söz açmışken, bu alanda emekleri unutulmayacak bir isme değinmeden geçemeyiz. Tiyatromuzun büyük oyuncusu Genco Erkal’ın Nazım Hikmet’in şiirlerinden oluşturduğu “Yaşamaya Dair” oyununu geçenlerde Çeşme’de, kimbilir kaçıncı kez ama aynı coşku ile izledim… Dostlar Tiyatrosu, Nazım Hikmet ve CanYücel’in ardından bir başka büyük ozanı, Ahmet Arif’i sahneye taşıdı, “Şahdamarım” oyunu ile. Pazartesi akşamı, Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda Genco ile bir kez daha buluşmayane dersiniz?