Ne elim gidiyor klavyeye, ne yüreğim…

Aklım “Yaz hadi” diyor, görevin…

Ruh bedeni terk etmiş.

Gram yazasım yok…

Televizyonu açıyorum bir tomar kaşar yalancı.

Bir o kadar boş adam, bomboş adam… 

Kelimeler beyin duvarıma yapışıyor.

Adeta kurşun oluyor, deliyor geçiyor..

Yok “Şu oldu” da “Bu olacak da” “Şu şöyle olmalı da”…

***

 “Palyaço tiyatrosundayım”  desem palyaçoya ayıp…

Evlat 20 yaşında. Göz göze geliyorum…

Okumasa asker yaşında…

Televizyondan gelen baba feryadı eşlik ediyor bakışıma…

Gözyaşının gözümü terk edip yanağımda süzülüşünün farkında bile değilim…

Ha O’nu kaybetmişim, ha kerpiç evin şehidini…

Peşinden birisi, “Şehit tepesi” diyor.

“Bilmem kaç milyon avro” diyor.

“Hadi bas yürekteki yaraya bir tutam şefkat” diye medet umuyorum.

Birisi gülüyor,  öbürü sırıtıyor…

***

Kendimi sosyal medyaya atıyorum…

İnternet yürümüyor.

“Benden sana hayır yok” diyor…

Dönüyorum televizyona.

50 saattir siyah beyaz bir görüntü.

Bir bomba gidiyor, bir yeri bombalıyor.

İntikamlar, yarayı onamaz,

İntikam,  evladını yitirmiş bir anaya, yüreğini kaybetmiş babaya ilaç olmaz.

Kimse bu kafalara, bunu söylemiyor…

Bir evladımın kestiği tırnağın bile karşılığı değil anlatılanlar…

***

Hani sınıra dayansa düşman, hep birlikte ölelim.

Can dediğin geçici emanet.

Vatan için verelim…

Ne stratejik analize gerek var,

Ne gerzek yarım aydın yorumlarına…

Susun…

Kaşar olmuş suratınız…

İnsan evladı, savaş masalarının kozu olmuş.

Ne kısmetsiz bir zamanmış yaşadığım.

Yazayım diyorum üç beş satır…

Hatta dizilecek ağıtlar, bir o kadarda küfür var içimde…

Nefesim kesilmiş…

“Kime ne söyleyeceksin” diyor içim…

Bir anlamı var mı cümlelerin?

Bir kelimeyi oluşturuyor, olup biten…

Bir kelime dökülüyor içimden; şöyle yüksek sesle, haykırış belki de adı…

Acımı yaşıyorum; “Defolun…”

***

İğrenmeyip de ne yapayım?

İzmir’de oldu olay.

Adam oturdu, çalışanını bir güzel dövdü, döverek öldürdü.

Görüntüleri izlerken tüylerim diken diken oldu.

Öldü çocuk öldü…

Elini bile kaldıramadı…

Acı olan sadece  bu mu?

Hayır…

İş mahkemeye gitti.

Çocuğun ailesi, 200 bin TL ve 20 koyun karşılığında,

Şikayetçi olmayacağını söylüyor…

Çürüme bu değil mi?

Davardan farkımızın kalmadığını anlatan bu değil mi?

“Can”ın karşılığına “Kan parası” diyen alçak zihniyet veya adet bizde değil mi?

İğrenmeyip ne yapayım?

Bornova sokağı 

Güzel gelişme oldu.

Meşhur Bornova Sokağı’nın trafiğe kapatılacağı bilgisi geldi.

Burası, yılların itilmiş ve tedirgin bakılan sokağıydı.

İzban Alsancak istasyonu üzerinden çok çalışan bir yol olmuştu son zamanlarda.

Bu kapatma kararının alınması da son derece demokratik yoldan oldu.

Belediye, bütün sakinleri çağırıp onayını aldı.

Bornova sokağı yakın dönemde, kente değer katacaktır.

Elinize sağlık.

Kahraman kaçakçı (!)

Sözcü Gazetesi’nde yer alan röportaja kanımı dondurdu.

İnsan kaçakçısı anlatıyor;

“Edirne’de yaşıyorum. Reisin açıklamasını talimat gördük geldik”

Dünyanın her yerinde insan kaçakçılığı suçtur.

İnsan kaçakçılığının kahramanlık olduğu bir başka ülke var mıdır?

Düştüğümüz durum vahim…

GEREKSİZ BİLGİ 

Alfabedeki tüm harfleri kullanarak oluşturulan cümleye pangram denir. “Pijamalı hasta, yağız şoföre çabucak güvendi”  cümlesi bir pangramdır.

GEREKLİ BİLGİ 

İncil’de adı geçen 7 kilisenin tamamı Türkiye’dedir. Antakya’daki St.Pierre dünyanın ilk kilisesidir.

DELİ ZİYA

“Kırılmış birisi öyle güzel susar ki, öfkesine bile hasret kalırsın.”