Yerel seçimlerin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.

İktidar, en çok İstanbul'u kaybetmesine üzülmüş olacak ki, seçimi iptal ettirmek için her yolu deniyor. Toplumun sinir kat sayısı ölçülüyor sanki.

***

Büyük bir fabrikanın müdürü sürpriz bir ziyaret yaparak personeli kontrol etmeye karar verir.

Fabrika içinde dolaşırken tembel tembel oturan genç bir eleman görür ve çok sinirlenir.

“Haftalık ücretin ne kadar?” diye sorar.

Genç adam, “300 lira” diye yanıt verir.

Müdür cüzdanını çıkarır ve gence 300 lirayı uzatır.

“İşte haftalığın, şimdi git ve bir daha da gelme” der ve fabrikanın yöneticisine dönerek, “Bu tembel adam ne kadar zamandır burada çalışıyordu?” diye sorar.

Yönetici gülümseyerek yanıt verir: “O burada çalışmıyor ki. Yalnızca pizza siparişimizi getirmişti...”

***

Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu her gün veri açıklıyor.

Çarşı, pazar yangın yeri ama enflasyon düşüyor.

Milletin cebinde para yok, dolar avro almış başını gidiyor ama ekonomi tıkırında.

***

Adamın biri uzun yıllardır iş arıyormuş ve istediği işi bir türlü bulamıyormuş.

Adam artık bıkmış ve “Son bir iş başvurusu daha yapacağım, olursa olur, olmazsa bir daha asla iş başvurusu yapmayacağım” demiş.

Neyse adam iş başvurusunda bulunmuş ve şans ya adamı görüşmeye çağırmışlar.

Görüşme sonuna doğru personel müdürü sormuş: “Peki beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?”

Adam saymaya başlamış:

“Öncelikli olarak bir araba istiyorum ama sıfır kilometre olacak ve beni yolda bırakmayacak cinsten. Ayrıca şu anda yaşadığım dairenin kirası bi hayli yüksek ve ödeyemiyorum. Kirayı da şirketin karşılaması iyi olur. Maaş olarak da 3 bin liradan aşağı olursa asla çalışmam...”

Personel Müdürü adamı sabırla dinlemiş ve eklemiş:

“Ooo Biz sana son model bir Mercedes ve Tarabya’da en kral bir villa hatta villayı beğenmezseniz mimara söyleriz istediğin ve arzu ettiğin hatta tavan dekorasyonlarını bile altın işlemeli yaptırabiliriz. Ayrıca bizim size vereceğimiz maaş da 10 bin lira olarak düşünüyorduk” demiş.

Bizim elemanın gözleri fal taşı gibi fırlamış.

“Ciddi misiniz? İnanmıyorum. Kesin şaka yapıyorsunuz” demiş.

Personel Müdürü gülümseyerek lafı yapıştırmış:

“Eee beyfendi ama önce siz başlattınız...”

***

Yoksula reçete olarak hükümet, yeni kredi ya da mevcut borçları erteleme yolunu seçiyor.

Yani bir nevi borcu borçla ödüyoruz.

Biz borcumuz bitti sanırken, katlanarak gidiyor.

Bunun suçlusu biz değiliz, bize bu ilacı verenler aslında.

***

Eczacı, yandaki bakkalın çırağını çağırıp “Beş dakika dükkana göz kulak ol, hemen döneceğim” der. Beş dakika sonra döndüğünde, “Gelen giden oldu mu?” diye sorar.

Çırak, “Bir adam geldi ve öksürük ilacı istedi, ben de şu kırmızı kutulardan verdim” deyince eczacıyı bir telaş alır.

“Büyük kırmızı kutular müshil, küçük kırmızı kutular öksürük şurubu. Hangisinden verdin?” diye sorar.

Çırak hatırlamayınca, eczacı adamın ne tarafa gittiğini sorar ve dükkandan fırlar.

Az ileride bir ağaca sarılmış, tarife uygun bir adam görünce yaklaşıp sorar.

“Beyefendi, az önce eczaneden öksürük ilacı aldınız mı?”

Adam “Evet” der.

Eczacı, “Peki öksürüğünüz devam ediyor mu?” diye sorar.

Adam, “Cesaret edip de öksüremiyorum ki” diye yanıtlar.

***

Kıssadan hisse:

Hepimiz hak ettiği şekilde yönetiliriz...