Korona virüs belası dünyayı çepeçevre sardığı, dolayısı ile insanları da avucunun içine alıp

tek tek ya da toplu ölümle tehdit ettiği günden beri inanın, eşimle birlikte evimizde tam

bir hapis hayatı yaşıyoruz. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Adil bir ceza sistemi” dediği

Meclis’te kabul edilen İnfaz Yasası’ndan yararlanamayan Gazeteci- yazar meslektaşlarımın cezaevlerinde kaldığı gibi…

Yasaklar alnımızın ortasına “ölüm fermanı” gibi çakılınca da bırakın sokak kapısını, salon

kapısının eşiğinden bir metre dışarısına bile başımızı uzatamıyoruz! Hele 83 milyonluk Türkiye’nin “48 saatlik tecridi” ise işin “tuzu biberi” oldu. Biliyorum; şu anda bu yazımı okuyan sizlerin kim bilir ne çok deşarj olmaya ihtiyacınız vardır! Anlatacaklarınızı sonuna kadar dinleyebilirim. Çünkü, aynı dertten muzdaripim…

Son sokağa çıkış tarihim 17 Mart’ tı… O güne kadar dışarıdan sızan vakaları ve ülkemizdeki

yansımalarını görünce korkuyla irkilip, kendimize bir çeki düzen verme lüzumunu duyduk. Ama Umre dönüşü alındıkları karantinadan kurban pazarlarından koyun ve kuzular gibi kaçanlar ile diğer torpilli kaçak yolcular virüsün bulaşıp yayılmasına, vaka ve ölümlerin çığ gibi büyümesine sebep oldu.

***

Bakın! Her geçen gün dünyanın diğer ülkelerindeki vakalar, iyileşenler ve ölenler gibi ülkemizde gün ışığına çıkan rakamlarını takibe aldık; kâh üzüldük, kâh sevindik!

Hani “Durdurun dünyayı inecek var!” ya da “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” deme lüksümüz

olmadığı için de, 14 kurala uyduk. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre “tünelin

ucu” görünmese de, bir umut ışığı 1-2 haftaya kadar yanabilirmiş! Neden bu fırsatı elimizin ucu

ile itelim değil mi?

***

Maalesef bizim siyasetimizin mayasındaki “oy, rant, makam kavgaları” bu günümüzün de sermayesi olarak karşımıza çıktı! Daha kısa bir süre önce Ortadoğu bataklığında verdiğimiz şehitlerimiz ile deprem, sel gibi felaketlerdeki can kayıplarımızın acısını unutmadan bir de “Covid-19 ” da kaybettiklerimiz bizleri derinden yaraladı. Bu konuda hazırlıksızdık, çünkü kriz planlarımız yok gibiydi! Bu boşluğun yerine “maske, ilaç ve aşı” gibi tartışmalar oturdu. “Hesapsız kasap ve masat” akıllara takıldı!

Geçtiğimiz hafta tam da bugün “gece yarısı ekspresi” misali “48 saatliğine” 83 milyonunu ev hapsine alma kararı iktidarın içişlerinde Gel- Git'e yani “MED CEZİR”e yol açtı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bunun “Tsunami”ye dönüşeceğini fark etmiş olmalı ki, istifasını verip gitti. Japonca da “Dev dalga” olarak bilinen bu terimi “dev gidişi” 2 saat sonra AK Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı sıfatı ile Erdoğan durdurdu da kabineye “Covid-19” salgınının sıçramasını önledi! Öyle ya, 5 gün sonra 23 Nisan… Maazallah “bayramı görememek” de vardı…

***

Ha sahi! Dün, ben bu yazıyı kaleme alırken NASA da dünyaya doğru dev bir göktaşı 1998- ORG2

astreotinin yaklaştığı ve 29 Nisan’da gezegenimize çarpabileceği iddiasında bulunuyordu.

Hay Allah! Biz Covid-19'dan kaçarken, ORG-2'ye yakalanmayız inşallah …