Dursun işten eve erken dönünce bir bakmış ki karısı Fadime İlyasla yatakta. Hemen tabancasını almış ve İlyas’a dönerek konuşmuş:

“Madem karimu isteysun, onu benden erkek gibi al. Seni düelloya davet edeyrum.

İlyas düelloyu kabul etmiş, ikisi birlikte yandaki odaya girmişler ve kapıyı kapatmışlar.

Dursun, İlyas’a fısıldamış;

“Aslunda kimsenun caninun yanmasuna gerek yok. İkimuz da havaya ateş edelum ve ölmüş gibu yere yatalum, Fadume ilk önce hangimizun yanuna koşarsa en çok sevdiğu odur, Fadumeyi o alur.

Böylece ikisi havaya bir el ateş edip hemen kendilerini yere atmışlar...

Fadime silah sesini duyar duymaz koşarak içeri girmiş. 

Yerde yatan Dursun ve İlyas’a bakmış ve elbise dolabına doğru bağırmış;

“Temelum, sevdiğum çıkabilirsun, ikisu de gebermuş!”

****

Geçen hafta Temel’in fıkrasından hatta Anton Çehov’un Düello adlı öyküsünden daha komik bir düello yaşandı Türkiye’de.

Ümit Özdağ kendisine hakaret eden Süleyman Soylu’yu; “Erkeksen karşıma çık. Yarın sabah saat 11’de silahsız olarak bakanlığın önüne geliyorum!” diyerek, etsiz çiğ köfte gibi silahsız düelloya davet etti.

SS de; “Erkekliğin onda dokuzu kaçmakmış!” sözünden ilham alarak erkekliğinin onda dokuzunu göstermekle yetindi.

Zaten Sedat Peker’in attığı oklardan dolayı ağır yaralı olan SS, bir de ÜÖ’dan aldığı bu darbeden sonra artık siyaseten iflah olmaz.

ÜÖ ise zaten; “Silahsız geliyorum.” gibi gereksiz bir cümle kullanmıştı keşke üstüne bir de; “İkimizden biri ölene kadar bu iş devam edecek!” demeseydi.

Hukuk devletlerinde cezalandırmayı yapacak olan tek yer sadece bağımsız mahkemelerdir. Herkes kendi hakkını kendi almaya,  kendi cezasını kendi vermeye kalkarsa bunun adı Orman Kanunu olur.

O yüzden bence ÜÖ da SS de, Dursun ve İlyas gibi bu düellodan büyük zararla ayrıldılar.

***

Nasreddin Hoca eşeğini kaybetmiş. Hem arar, hem de Allahına şükredermiş.

Merak edenler bu şükrün sebebini sormuşlar: “Nasıl şükretmeyeyim?” demiş Hoca “Eşeğin üstünde  olmadığıma şükrediyorum. Eğer üstünde olsaydım, şimdi ben de  kaybolmuştum!”

Geçen hafta şükür konusunda da düelloyu aratmayacak komiklikte (ve tabii çirkinlikte) olaylar yaşadık.

Sayın Ekonomi Uzmanız; “Önce elimizdekilere şükredeceğiz, sonra daha iyisi için çalışacağız!” dedi.

30 Ağustos’a denk gelen Cuma Hutbesinde bile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmayan DinAlet İşleri Başkanlığı pat diye Cuma günü Şükür Hutbesi okuttu.

Elinde avucunda ne varsa kaybeden bizler de Nasrettin Hoca gibi şükrettik; “Çok şükür hiç değilse biz henüz kaybolmadık!”

Geçen haftanın üçüncü önemli olayıysa Suriyelilerin gönderilmesi konusunda yalandı.

Sayın Cumhurbaşkanımız, Suriyeliler için Pir Sultan’a atıfla; “Dönen dönsün! Ben dönmezem yolumdan!” demişti.

Ancak önümüzdeki seçimlerde pabucun pahalı olduğunu ve seçime doğrudan etki edecek olayların birinin de bu konu olduğunu  anlayınca; Suriyeliler memleketlerine dönmeseler de sayın Cumhurbaşkanımız hem sözünden hem de Suriyelilerle ilgili politikasından döndü. 

Aslında yaptığı yanlışlıklardan sonra böyle keskin dönüşler yapması hiç şaşırtıcı değil.

Biz, Fethullah Gülen’i eleştirirken o ve vokalistleri cansiperane koruyorlardı.

Biz, silah bırakmamış terör örgütüyle masaya oturulmaz, derken, onlar devlet kurumlarından TC ifadelerini indiriyorlardı.

Biz bu BamBaşkanlık sistemiyle bu devlet yönetilmez derken onlar bizi cahillikle, Suriyeliler konusunda eleştirirken vicdansızlıkla suçluyorlardı.

Örnekler say say bitmez.

İnsan sormadan edemiyor;

İyi de kardeşim! Bizim suçumuz gerçekleri sizden önce görüp söylemek mi?

Son bir şükür fıkrasıyla bitirelim yazımızı.

****

Temel, New York'taki gökdelenlerden birinin 100. katında çalışırken aniden ayağı kaymış ve aşağı doğru uçmaya başlamış.

99, 98, 51, 50, 49, 48... Katları yıldırım hızıyla geçen Temel 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2.. ve 1'inci kata geldiğinde kafasından şimşek gibi şu düşünceler geçmiş:

“Sağa çok şükürler olsun Allahum, haburaya kadar sağ salum celduk! Birinci kattan sonra düşsem de nasil olsa pişeycukler olmaz"

Evet, sayın Cumhurbaşkanım! Artık şükretme sırası sizde. İktidarınız 20 yıl öncesinden buraya kadar sağ salim geldi. Şunun şurasında kalmış 13 ay. Burdan sonra düşseniz de bir şey olmaz.

Suriyelileri bilmem ama; seçimden iki gün önceki Cuma Hutbesinde DinAlet İşleri Başkanlığı “Ak Partiye oy verin!” dese bile sizi kurtarmaya yetmez, siz mutlaka evinize döneceksiniz.

Bizim şükretme sıramız da o gün gelecek.

Biz o gün “Şükür!” diyeceğiz.

Çok şükür!